Sanayi, teknoloji ve kapitalizmin damgasını vurduğu çağımızın ruhsuz bir çağ olduğu düşüncesi sık sık dile getirilir. Bu eleştiriyi yapanların önemli bir kısmı da dini, alternatif olarak ortaya koyarlar. Oysa ruhsuzluğun panzehirinin din olması gibi bir zorunluluk yoktur. Ruhsuzluğu dünyevi bir yolla aşmak ve ortadan kaldırmak, dünyevi bir bakış açısıyla bir ruh ortaya koymak da olanaklıdır.
Bunun olanaklı olduğunu gösteren kişilerin başında 19. yüzyıl Alman filozofu Friedrich Nietzsche gelir. Nietzsche özgür ruhların ortaya çıkması gerektiğini, bu ruhların da dinden, gelenekten, görenekten özgürleşmiş, bu dünyaya inanmış, öte dünyalar kurgulamayan bireyler olduğunu söyler. Nietzsche özellikle tek tanrılı dinlerin insanı baskı altına aldığını, sıradanlaştırdığını, monotonlaştırdığını, tutkuları, içgüdüleri kısırlaştırdığını, yaratıcılığı ortadan kaldırdığını düşünür. Nietzsche de rasyonalizmi, pozitivizmi, kapitalizmi eleştirir, ama dini hiçbir zaman onun alternatifi olarak görmez. Aksine, dinin, yaşamı değillemenin, bu dünyadan umudu kesmenin, karamsarlığın, zayıflığın, içinde yaşadığımız dünyayı küçümsemenin, yaşamdan tiksinmenin göstergesi, hatta bir sonucu olduğunu düşünür.
Birçok yorumcu Nietzsche’nin nihilist olduğunu savunur. Oysa bu Nietzsche’nin tamamıyla çarpıtılması anlamına gelmektedir. (Nietzsche ne yazık ki düşünceleri en fazla çarpıtılan filozofların başında gelir; onun çarpıtılmasına dair başka bir örnek de antisemitizm ile ilgili olanıdır; Nietzsche antisemitizme, ırkçılığa, milliyetçiliğe, militarizme karşı olduğunu metinlerinde açıkça söylediği halde, ölümünden sonra Naziler tarafından da çarpıtılmış, faşizmin teorisyeni ve ilham kaynağı olarak gösterilmiştir). Nietzsche’ye göre tek tanrılı dinlere karşı çıkmak değil, aksine tek tanrılı dinlerin kendisi bir hiçlik istencinin ürünüdür. Yaşamı ve bu dünyayı değillemek, küçümsemek, bunun sonucunda da metafizik öte dünyalar ve gerçekler kurgulamak, hiçliğe, yokluğa giden bir yoldur. Nietzsche’ye göre bu görünen dünya ve yaşam dışında zaten bir şey yoktur. Bu nedenle bu dünya ve yaşamı yok saymak, geçici saymak, onun yerine sözde değişmez, ezeli ve ebedi gerçekler kurgulamak, tamamıyla nihilist bir yaklaşımdır. Nietzsche elbette nihilizm sözcüğünü değişik anlamlarda kullanır ve sözcüğün gelenekselleşmiş bir anlamına göre, yani dinin ortaya koyduğu değerlere ve sözde gerçeklere karşı çıkılması anlamında, kendisinin de nihilist olduğunu gizlemez; ancak asıl, yıkılması gereken dinin ve metafizik felsefi akımların nihilistik olduğunu, onların yıkılması sonrasında da yerine başka bir şeyin konması gerektiğini, onların yerine hiçliğin değil, ruhu olan bir varlığın konması gerektiğini, bireyin özgür bir biçimde kendi değerlerini kendisinin yaratması gerektiğini söyler.
İşte bu aşamada, Nietzsche ruhu olan, ama yine bu dünyaya ve yaşama ait olan bir şey ortaya konması gerektiğini düşünür. Bunun en üst seviyesi elbette sanatsal yaratıcılıktır. Bu nedenle Nietzsche Sofokles, Askilos, Homeros gibi Antik Yunan tragedya ve epik yazarlarını, Rönesans dönemini, özellikle de Leonardo da Vinci’yi, Fransız yazarlar Henri Beyle Stendhal ve Bernard Le Bovier de Fontenelle’i, Alman yazar Johann Wolfgang Goethe’yi ve Heinrich Heine’yi, Rus yazar Fydor Dostoyevski’yi, Amerikalı yazar Ralph Waldo Emerson’u ve daha birçok edebiyatçıyı, sanatçıyı över. Ancak Nietzsche’ye göre yaratıcı olmak için bir sanat eseri ortaya koymak gibi bir zorunluluk da yoktur. Yaşamın kendisi de yaratıcı bir biçimde yaşanabilir. Yaratıcı, özgür bir yaşam biçimidir. Nietzsche’nin özlemini duyduğu şey dünyevi bir ruhtur. Sıradanlaşmamış, bu dünyaya küsmemiş, değerlerini, inançlarını, acılarıyla, hazlarıyla bu dünyadan ve yaşamdan çıkartan yaratıcı ruh.
Nietzsche bu çerçevede evrenselciliğe, nesnelciliğe de karşı çıkar. Çünkü Nietzsche bu konuda bir kuşkucudur ve bireysel, toplumsal, kültürel, tarihsel koşullardan, içeriklerden, perspektiflerden bağımsız evrensel ve/veya nesnel gerçeklerin olabileceğine inanmaz. Evrenselcilik ve/veya nesnelcilik hem epistemolojik bir sorundur, yani bilgi felsefesi bağlamında kanıtlanamazdır, hem de yapay ve zoraki bir biçimde geçerli kılınmaya çalışılsa bile, olumsuz bir değer taşır, çünkü insanın yaratıcılığına, bireyselliğine son veren bir bakış açısıdır. Özgür birey evrensel ve/veya nesnel ölçütler, standartlar, değerler, ilkeler altında genellenemez. Felsefedeki rasyonalist metafizik gelenek de, (özellikle Platon ve Immanuel Kant gibi filozoflar), tek tanrılı dinler de, pozitivizm de bu eleştiriden nasibini alır Nietzsche’nin felsefesinde.
Öte yanda, Nietzsche tutkuları, içgüdüleri önemser, anca aklı da tamamıyla dışlamaz. Bu anlamda Nietzsche bir irrasyonalist değil, sadece bir anti-rasyonalisttir; yani her şeyi akla ve/veya evrensel ve/veya nesnel ve/veya mutlak sözde gerçeklere indirgeyen bir evren görüşüne karşıdır. Buna rağmen Nietzsche bilimlere karşı değildir; aksine biyolojik, fizyolojik, psikolojik etkenlerin önemine inanır, hatta metafizik eleştirisinde sözcüğün tam anlamıyla bir duyumcu ve deneyimcidir; her şeyin bilimlere indirgenmesine karşıdır, ama bilimin kendisine karşı değildir; hatta pozitivizm eleştirisi bile, felsefedeki metafizik geleneğe ve tek tanrılı dinlere yönelik eleştirisi ile karşılaştırdığında, asgari düzeydedir.
Nietzsche’nin bize göre eleştirilecek yönleri de vardır; bunların başında da onun sosyalizm eleştirisi gelir. Nietzsche sosyalizm eleştirisini büyük olasılıkla Karl Marx’ı okumadan geliştirmiştir. Marx’ı okusaydı eleştirisini geri çeker miydi çekmez miydi bilinmez. Ancak sosyalizm gerçekleşmeden, yani toplumsalcı bir bakış açısı dünyaya egemen olmadan, sadece Marx’ın sözünü ettiği yabancılaşma değil, Nietzsche’nin sözünü ettiği dünyevi özgür ruhların önündeki engeller nasıl ortadan kalkar, en azından bu ruhların sayısı nasıl artar, Nietzsche’nin de eleştirdiği kapitalist düzen ve din endeksli evren ve insan anlayışı nasıl bertaraf edilir, bu da tartışmalıdır ve belirsizliğini korumaktadır.
Yine de, insanlığın ilerlemesi, birçok başka nedenle birlikte, Nietzsche’nin sözünü ettiği bu ruhların artmasına da bağlıdır. Düşünce tarihi açısından baktığımızda oldukça yeni sayılabilecek bir fenomen olan Nietzsche, önümüzdeki yüzyıllarda etkisini sürdürmeye devam edecektir. Dünyevi ruhlar eninde sonunda tekrar değer kazanacak, zincirlerini kıracaklardır.