Farklı kimliklere ve Yahudiliğe bakış araştırması verileri ve son üç yılda tamamlanmış diğer araştırmalar (Yılmaz Esmer: 2009; Binnaz Toprak 2008; Hakan Yılmaz 2006) ülkemiz insanlarının kendilerinden farklı olarak algıladıkları kişileri ve grupları ötekileştirme eğilimi taşıdıklarına işaret eder. İkinci olarak, ötekileştirilenlerin, zaman ve koşullara göre değişen çeşitli sosyal, siyasi, kültürel koşullara bağlı olarak, “düşman” ve “şeytan” olarak görülüp, gösterilmesi için bir potansiyel olduğu sonucuna bizi yönlendirir.
Araştırma verileri, ülkemiz vatandaşı Yahudi ve Hıristiyanları ötekileştirme ve ötekileştirmenin ötesine geçerek, öteki olarak algılananı, önce düşmana, sonra gayr-i şahsi bir özneye dönüştürme ve son aşamada insandışılaştırma (Dehumanisation) eğilimi için zayıf da olsa bir potansiyel olduğuna dikkat çeker. Bu sürecin yaratacağı toplumsal sorunlar konusunda bize ciddi uyarı gönderir.
Ötekileştirmeden insandışılaştırmaya giden sosyo-psikolojik süreç bir spektrum üzerindeki farklı aşamalardır. “Öteki” ile ilişkinin doğasında, aşırı propaganda sonucu veya savaş ve çatışma gibi nedenlerden dolayı bir değişim olduğunda, “öteki”ni kişi olmaktan çıkarıp, insandışılaşı bir özneye dönüştürme yönünde duygusal bir mesafe kat edilir. Bu süreklilik çizgisinde insandışılaştırmaya yani son aşamaya ulaşmak için yoğun bir aşırı propaganda ile yoğrulma dönemi yaşanır.
Mevcut önyargılarla tasvir edilen, farklı ve öteki olan “Yahudi”, yeni önyargıların inşa edilmesi ile Gazze operasyonu sırasında ve sonrasında bazı gazete, dergi ve görsel medyada ve de okuyucu mektuplarında olumsuz sıfatların kullanıldığı bir anlatımla düşmana dönüştürülme, hatta insandışılaştırma sorunu giden bir süreç ile karşılaşmıştır. Bu duruma karşı çıkan yazarlarımızı zikretmeden geçmememiz gerekir.
Karşılaşılan bu Yahudi karşıtlığı eğilimi antisemitizm mi? Yoksa Filistin-İsrail çatışması ile yoğun bir özdeşleşme sonucu İsrail’e duyulan tepkinin bir yansıması mıdır? Yoksa Yahudileri hedef alan komplo teorilerini benimsemenin bir sonucu mudur? Henüz bu sorunun cevabını verecek kapsamlı bir çalışmaya sahip değiliz. Almanya’da yaşayan Türklerin Yahudilerle ilgili tutumları üzerine yapılan çalışmalar da bu sorunun cevabı net bir biçimde verememiştir (Karen Margolis, 2009, Berlin).
Bu durum sadece ülkemizde değil, Batı Avrupa’da da yaşanmıştır. Müslüman ülkelerde ise Gazze operasyonunu telin eden gösterilerde Yahudiler, yine tüm dünyanın kötülüklerini icat eden şeytanlar olarak gösterilmiş ve aşırı propaganda başlamıştır.
Öteki olarak algıladığımız insanlara empati duyma ve onların haklarına sahip çıkma tutumunun zayıf olduğuna dikkat çeken (Hakan Yılmaz, 2006).’ın araştırmasından şu sonuca gidebiliriz: İnsandışılaştırma tehlikesi için zayıf da olsa bir potansiyel var ise, “öteki”leri korumak için yeni bakış açısına, tedbirlere ve politikalara ihtiyaç duyulmaktadır. Her türlü ayrımcı ve aşırı, söylem ve eylemler karşısında yeni tedbirlere gereksinme duyulduğunu söylemek, fazla iddialı olmaz.
Bizden farklı olan insanlardan bahsederken, “onlar” kelimesini kullanmayı çocukluktan itibaren öğreniriz. “Biz ve onlar”. “Onlar” olarak tanımladığımız grubu “farklı ve öteki” olarak algılamamıza rağmen, “öteki onlarla” ilgili edindiğimiz önyargılardan beslenerek “öteki onlara” karşı düşmanca duygular geliştirmez isek, ötekileştirme sorunu ciddi bir tehlike yaratmayabilir. Eğer bilgi yetersizliği, ‘mit’ ler veya çeşitli negatif propagandaların etkisiyle gerçeğin ne olduğu tamamen önemini yitirir, analiz etmek yerine duyulan “mit” lere körü körüne inanırsak, önyargılarımız bilenir, aşırılaşır. Kulağımıza dolan bu aşırı önyargılarla ve “mit” lerle tanıdığımız ama aslında hiç tanıyamadığımız “ötekini” suçlanmaya, hedef haline getirmeğe başlayabiliriz.
Ötekileştirme ve toplumda güvenin düşük düzeyde olması arasında bir bağlantı olduğunu veriler bize işaret eder. “Öteki” ne karşı önyargılı olma ve “öteki”ne karşı güvensizlik aslında genelde kişilerarası güvenin genelde düşük düzeyde olması ile ilişkilidir. Yahudi komşu istemeyenler arasında düşük güven yüzde 45’dir. Yani Yahudi komşu istemeyenlerin önemli bir oranı kişiler arası güven sorunu yaşayan ve kapalı homojen toplumlarda yaşayan kişilerdir. Bu tür bir insanın güven kazanması için kendinden farklı olarak algıladığı insanları tanıması, onlarla karşılaşması ve halleşmesi çok önemlidir. Güven olmayan toplumlarda işbirliği olumsuz etkileniyor ve dolayısıyla kalkınma için engeller oluşuyor.
Farklıkları yönetmek, farklıkları ayrışma ve kutuplaşma sürecinden uzaklaştırmak yüksek hassasiyet isteyen bir politika gerektirir.
Prof. Dr. Nilüfer NARLI
ODTÜ Fen ve Edebiyat Fakültesi Eğitim Bölümü’nde (Felsefe Major, Sosyoloji Minor) Bölümünü birincilikle bitiren Narlı, aynı fakültede İnsan Bilimleri Bölümü’nde Lisans Üstü çalışmalar yaptı. Narlı daha sonra devlet bursu ile Malezya’da University Sains Malezya Üniversitesi’nde Siyaset Sosyolojisi dalında başladığı doktora eğitimi aldı. Kadir Has Üniversitesi, İletişim Fakültesi’nde kurucu dekan olarak görev alan Narlı, şu anda Bahçeşehir Üniversite’nde Sosyoloji Bölümü ve Akdeniz Araştırmaları başkanı olarak görev yapmakta. Nilüfer Narlı, verdiği yüksek lisans ve doktora dersleri Ortadoğu’da insan hareketliliği, sosyal değişim ve siyasi hareketler konularına odaklanmıştır.