Orta yaşa girince, insan kendini birden bir dönüm noktasında buluveriyor. Bundan sonraki yıllarımızdaki yaşam kalitesinin, ancak bugünkü hayat tarzını değiştirmekle sağlanacağı bilinci (ve de paniği) beliriveriyor aniden. Biraz diyet, bilinçli beslenme, biraz spor, biraz da tasarruf; emeklilik yıllarını daha rahat geçirmenin anahtarı sanki... Hoş geldin Dr. Müftüoğlu. Halen de, iş işten geçmiş değil. Ya gençler? Onlar daha yolun başında, Tanrı’nın insana bahşettiği güzellikleri tüketerek ideallerini bulmaya koşuyorlar. Orta yaşa mahsus kriterleri orta yaşta düşüneceğiz diyorlar. Küresel ısınma ve çevre kirliliği konusunda dünyamız da farklı değil. Gelişmiş ekonomiler ile gelişmekte olan ekonomiler arasında bir bakış farkı var. Çoğunlukla ‘yaşlı kıta’ diye adlandırılan Avrupa, 200 yılı aşan bir sanayileşme devrimini tamamladıktan sonra orta yaş bilincine ulaştı artık. Biraz palazlandık, şimdi daha fani şeylerle uğraşabiliriz diyorlar. Karbon diyetinden bahsediyorlar; karbon kotaları koymak istiyorlar. Oysa Çin’de 1985 ile 2000 yılları arasında, 500 milyon insana daha elektrik yeni gelmiş. Tel dolaptan buzdolabına, bisikletten arabaya, komünizmden kapitalizme, üreticilikten tüketiciliğe yeni geçiyorlar. Ülkemiz dahil, diğer gelişmekte olan ülkelerde de durum farklı değil, sadece ölçekler daha küçük. Tahminlere göre, gelecek sene, sol şeritten hızla gelen Çin, CO2 salınımında ABD’yi geçecek. Onların egzozunu biz yutuyoruz tabiri caizse. Üzerime vazife olmasa da, taktım bu ABD ve Çin’e. Dünya birincil enerji kaynaklarının %22’sini ABD, %14’ünü de Çin tüketiyor şu anda. Sadece ABD’deki karayollarında dünya enerji kullanımının %5,4’ü, konutlarında % 4,5’i, sanayi hariç ticari binalarında da % 3,5’ü sarf ediliyor. Çin’deki konutsal tüketim de dünya enerji sarfiyatının % 4’ünü oluşturuyor. McKinsey Global Institute’in araştırmasına göre, şimdiye kadar tadına vardığımız ekolojik dengenin sürdürülebilmesi için kişi başı CO2 salınımının günde altı kg.’ı geçmemesi lazım. Bu miktar, 40 km.’lik bir araba yolculuğunda veya bir günlük klima çalıştırmada ya da, iki tişörtlük üretimde havaya salınan miktara eşit. Sera gazlarının etkisi ile her gün artarak ısınan yerküremizin ısınmasına dur demek için arabadan inip bisiklete mi bineceğiz? Bambudan evlerde mi oturacağız? Askerlik yıllarımdan bugüne kadar farkında olmadan biriktirdiğim on beş kiloyu vermenin imkansızlığı kadar zor bir hedef... Hoş geldin karbon diyeti. Yaşam biçimini değiştirebilirsek, uzun vadede ümit var. İlk olarak hedefte konutlardaki enerji israfı var. Hâlihazırdaki enerji tüketiminin % 25’ini oluşturan konutlar, daha iyi yalıtım, floresan lambalar, sıcak su temininde daha etkin çözümlerle sıkı bir karbon diyetine tabi tutulmalı. Karayolu ile ulaşım dünya toplam enerji tüketiminde % 16 pay alıyor (petrol tüketiminin ise neredeyse yarısını teşkil ediyor). Az sarfiyatlı hibrit arabalar, toplu taşıma çözümleri, bisiklet dahil, daha fazla yürüyüş dahil, gidecek çok yol var bu alanda da. Arabamızı bir rüzgar santraline çekip, ‘full’le diyeceğiz bir gün. Şimdilik daha pahalı petrole, eksoz emisyonlarının kontrollerine daha fazla para harcamaya hazırlanın. Ne yazık ki ülkemizde, 20 senedir ödenmekte olan Akaryakıt Fiyat İstikrar Fonu, ÖTV derken Avrupa’nın en pahalı benzinini kullanıyoruz; ama buralardan elde edilen kaynaklar çevre yatırımları yerine devletin günlük harcamaları içinde eriyip gidiyor. Danimarka, bu yılın Aralık ayında, BM Dünya İklim Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak. Bu zirvede, Birleşmiş Milletler çerçevesinde bir küresel iklim sözleşmesinin imzalanması hedefleniyor. Bu sözleşme, halen yürürlükte olan ancak süresi 2012`de dolacak olan Kyoto Protokolü’nün yerini alacak. Neden Kopenhag? Temiz enerji teknolojileri ve politikaları konusunda Danimarka’nın AB’nin test laboratuarı olduğu kabul ediliyor artık. Tüketicilerin günlük hayatlarında piyasa mekanizması ile uyumlu bir karbon diyeti uyguladıkları bir ülke. 2004 senesinde Danimarka Teknoloji Kurumu, araştırmacılar, enerji üreticileri, STK’lar ve meclis komisyonları dahil toplumun tüm kesimlerinin katılımı ile Danimarka’nın Enerji Geleceği konulu bir proje başlatmış. Sonucunda, 2025 senesi için iki hedef koymuşlar: 1) CO2 salınımını 1990 seviyesinin yarısına indirmek; 2) petrol tüketimini bugünkü düzeyin yarısına indirmek. Bugün bile, Danimarka’nın toplam enerji tüketiminin %20’si yenilenebilir enerji kaynaklarından gelmekte. 1990’dan bu yana, Danimarka ekonomisini %45 büyütmüş ama emisyonlarını da %14 azaltmış. Yalıtım teknolojilerinde, ko-jenerasyon uygulamalarında, ısı pompalarında, atıktan ısı elde etmede, geri kazanımda (recycling) devlet politikaları belirgin ve toplum uyum içinde. Bu karbon diyeti tutarsa, 2030 için ümitliyim. Orta yaşın aklı ile hem karbon ayak izimi küçültmeye hem de biraz kilo vermeye kararlıyım. Bakalım hangisi daha zor. faydalı link’ler: www.en.cop15.dk / www.mkinsey.com/mgi www.fightglobalwarming.org / www.ekopolitik.org |