Barack Obama’nın traji-komik bir şekilde Nobel Barış Ödülü’nü almasıyla Uruguaylı ünlü yazar Eduardo Galeano’nun bir aralar bağıra çağıra yaptığı, “tarihin tekerrür etmemesi için tarihi hatırlayın ve hatırlatın” çağrısına atfen ben de “kırık kalpler”i hatırladım birden. ‘Umut sözcükleri’, umudumuz olmuşsa eğer, vay halimize…
Barack Obama’ya Nobel Barış Ödülü verilmesi insanlığın hızla yokuş aşağı düşmesinin en görkemli ifadesidir. Hayır, Obama bu ödülü haketmiştir. Zira barış, insanlık gibi çok uzaklarda kalmıştır. Ve bize birinin umut vermesi gerekmektedir. Obama imdada yetişmiştir.
Ya siz tehlikenin farkında mıydınız?
* * *
Adolfo Scilingo’yu tanır mısınız? Kendisi Arjantin’de 1976-1983 yılları arasında hüküm süren General Videla cuntasının en güvenilir deniz subayıydı. 2005 yılında geldiği İspanya’da tutuklanır ve tam 640 yıl hapis cezasına çarptırılır. En büyük suçu, Arjantin cuntasının solcu gençleri yok etme projesinin en gaddarcası olan ‘ölüm uçuşları’na katılıp bizzat gençleri canlı canlı 5000 metre yükseklikte uçan uçaklardan aşağıya atmaktı. Scilingo 30 solcu genci elleriyle aşağıya itmişti, 30 Arjantin annesine hayatlarını zindan etmişti. Anneler oğullarının cesetlerini bile görememişlerdi.
Adolfo Scilingo yakalandıktan sonra geceleri uyayabilmek için Lexotanil içmek zorunda kaldığını itiraf etmiş, psikiyatri tedavisi gördüğünü de söylemişti. Ama, yakalanan korkak Naziler gibi yalan söylemeyip gençleri ölüme atmasını, üstlerine havale edeceğine, “o zamanlar başka çare yoktu” demişti.
Acaba o gençler ölüme atılmadan önce ne demişlerdi? ‘Kahrolsun diktatörlük’ mü demişlerdi yoksa, ‘Ölmek istemiyorum’ mu diye haykırmışlardı? Sorunun cevabı yok. Olsa bile pek de anlam› da yok. Lâkin insanı anlama adına merak ediyorum. Örneğin ünlü şair Federico Garcia Lorca’nın öldürüldüğünde ne dediğini de merak ediyorum. Şiirlerinde neredeyse sadece acıyı, şiddeti ve ölümü konu alan bu ünlü şair, İspanya’nın Franko faşistlerinin bir gece ansızın evine girip sorgulamadan kafasına kurşun sıktıklarında ne tepki vermişti? Son mısrası neydi Lorca’nın?..
Son sözünü söyleyebilmiş, yine sorgusuz sualsiz anlamsızca katledilen bir başka kurbanı anıyorum bu satırlarımda.
Daniel Pearl’ü hatırlıyorum nedense. Gazeteci Pearl’ü. Gerçekleri ortaya çıkarmak için Pakistan’a gittiği 2002 yılının Şubat ayının birinci gününde dinci teröristler tarafından kafası kesilerek katledilecekti Pearl. Neden kaçırıldığı hâlâ bilinemeyecekti. Onu katledenlerin kamuoyuna gönderdikleri iki dakikalık video kaydında Daniel’in son sözleri vardı: “Anam da Yahudi, babam da Yahudi, ben de Yahudiyim” demiş ve akabinde bizler muht
Katillerin yakalandığı sanıldı. Kimileri hâlâ Pakistan cezaevinde yatıyor ama 2007’de, Guantanamo üssünde tutuklu bulunan başka bir Pakistanlı dinci teröristin “mübarek ellerimle Amerikalı Yahudi gazetecinin kafasını ben kopardım” şeklindeki ifadesinden başka bir kanıt yok hâlâ.
Kocası öldürüldüğünde hamile olan eşi Mariane Pearl bugün oğlu Adam Pearl ile onun anısını yaşatmaya çalışıyor. Daniel Pearl’in akademisyen babası Judea Pearl ise hayatını dinler arası diyaloga adamış durumda. Lakin oğlu geri gelmeyecek.
Pearl’ün anası her sabah onsuz hayata başlamaya çalışıyor.
* * *
Bu kırık kalp hikâyelerini neden hatırlıyorum?
Oxford Üniversitesi’nde bilinen bir tekerleme şöyle der:
“Ne kadar çok çalışırsam, o kadar çok biliyorum / Ne kadar çok bilirsem, o kadar çabuk unutuyorum / Ne kadar çok unutursam, o kadar az biliyorum / Peki ama ben neden Oxford’da okuyorum?”..
Son cümleyi şöyle değiştirmek gerek: “Peki ama ben neden hâlâ düşünüyorum, hâlâ yazıyorum?”
Evet neden hâlâ yazıyorum?
Eduardo Galeano’nun dediği gibi, tarihin tekerrür etmemesi için durmaksızın onu hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor.
Yani hatırlamak ve hatırlatmak için yazıyorum. Tarihi sadece galiplerin yalanlar›na teslim etmemek için yaz›yorum.
Kırık kalpleri unutmamak için yazıyorum.
Beyhude bir davranış olabilir.
Lakin, siz bugüne kadar umut sözleri için barış ödülü verildiğini hatırlıyor musunuz?
Umudumuz, umut sözcükleri olmuş!
İnsanlık tarihinin geldiği nokta işte bu…