Bu cümlenin özünde yatanı tanımlayan çok az insan vardır tanıdıklarımın arasına, Erol Güney bunlardan biri…
Geçtiğimiz hafta pazartesi günü beklenmedik bir telefon gazetede bulunanların üzülmelerine yol açtı. Yıllarca bize haftalık yazılarını faksladığı komşusu arıyordu, Baldızı Bella’ya ulaşamamış acı haberi verebilmek için yardım istedi. Kısa bir süre her birimiz hafızamızda kısa bir yolculuğa çıktık… Her kaybın arkasından olduğu gibi… Yaşananların tekrarlanmayacağı bilinciyle, anıları sabitleme çabası içinde yeniden yoklarız geçmişi, bu kez unutmaktan endişe duyarak…
Doğrusunu isterseniz Erol Güney’i şahsen çok yakından tanımadım. Ancak onun neler değer verdiğini, önemsediğini bilir gibiyim. Zira yıllarca her Salı günü- faksladığı yazısı henüz gazete sayfalarına girmeden- buluşurduk… O, hafta içinde yaşanan gelişmeleri anlatırdı- aralara farklı dillerde sözcükler kullanarak veya türeterek- hem eğlendirir, hem de bilgilendirirdi bizleri…
Yılların deneyim süzgecinden geçirir öylesi güzel, öylesi keyifli anlatırdı. Sayesinde tüm gelişmelerden fazlasıyla haberim(iz) olurdu.
Şahsen ne kadar mı tanırdım? Anlatayım…
İstanbul seyahatleri sırasında gazeteye mutlaka uğrardı. Bu ziyaretleri için gazeteyi baskıya hazırladığımız günü seçerdi…
Gazeteci ruhu, hangi durumda olursa olsun kendini gösterirdi… Yazma şevkiyle televizyon karşısına geçer, uygun kelimeyi bulmak için sözlükler, kalem ve bolca kağıt talep eder... Öğlen yemekleri için mutlaka döner isterdi. Çünkü insan İstanbul’da olunca döner yermiş.
Büyük çerçeveli gözlükleri… Benim için oldukça farklı ses tonuyla da özeldi…
Yakın tanışmamızın başlangıcı kitabının imza günü ile başladı. Şeref Özsoy, Haluk Oral kitabın yazım aşamasında yaşadıklarını öyle bir keyifli, öyle bir sevgi dolu gözlerle anlatıyorlardı ki… Onların hayranlıkla söz ettikleri bu kişinin öz yaşam öyküsünü içeren kitabı okuyup yakından tanımalıydım… Öyle de yaptım… Olabildiğince yakınlaştım.
Kaybının hemen ardından, pazartesi akşamı kitabın yazarlarıyla buluştuk.
Değerli kişiyi yad ettik… Erol ağabeylerinden söz ederken gözlerindeki ışıltıyı görüntülemek isterdim. Çok isterdim aralarındaki ufak tefek didişmeleri aktarırkenki sevgi dolu gülüms
Sevgiden söz etmişken işte size Erol Güney’in hayata bakış açısı- bazılarımıza örnek olması dileklerimle-… Kitabının çıkmasının hemen ardından gazetemizde yer verdiğimiz söyleşisinde, “Bu uzun ve dolu dolu hayattan çıkarttığınız ana fikir nedir?” sorusunu şöyle yanıtlamıştı: “ Sevmek. Çünkü bu uzun hayatımda yaşamın, sevgi olmadan anlamsız olduğunu öğrendim. Hayran olmak; çünkü doğada, sanatta, edebiyatta, şiirde, müzikte hayran olunacak çok şeyler var ve onlardan mahrum kalmak istemiyorum… Bir de dünyada insanların diğer insanlara yaptıkları zulümlere öfkelenmeye devam etmek istiyorum. Çünkü ancak bu şekilde gerçekten hayatta olduğumu hissedebilirim. Ve hayatın günümüzde görüldüğü gibi fazla değeri olmasa bile yine de hayat değerlerin en büyüğüdür.”
Mişa Rotemberg… Erol Güney… Alain Guiney… Arel Ginay
Dört isimli adam aramızdan ayrıldı geçen hafta… 95 yaşında… Ardında kocamaaan, yaşanmışlıkları, suçlamaları, sınır dışı edilmesi, bıkkınlıkları, övgüleri, yazıları, sevgileri, öfkeleri, aşkları, başarıları geride bırakarak…
Son mavi yolculuğuna çıktı onu bekleyen dostlarıyla…