Bazı bulutlar gökyüzünde kalıcı mıdır?

Köşe Yazısı
21 Ekim 2009 Çarşamba

David Ojalvo


Çağan Irmak’ın yönetmiş olduğuBabam ve Oğlum”, “Issız Adam filmlerini henüz izleyemedim. Bu iki film de, geniş bir kesim tarafından beğeni toplamış ve gündeme oturmuştu. Çağan Irmak’ın son filmi olanKaranlıktakileri ise vizyondayken izleme şansım oldu. Filmi oldukça beğendiğimi ve yönetmenin başarılı bir film yarattığını düşünüyorum. Karanlıktakiler, psikolojik yönü ile ön plana çıkan, özlem duyulan birtakım değerleri bünyesinde taşıyan, günümüze yer yer eleştirel bir yaklaşım sunan, komik ve trajik kesitleri olan bir film. Görüntü yönetmenliğinden ayrıca etkilendiğim filmde, mekân seçimlerinin çok iyi yapılmış olduğunu da baştan not düşmek isterim.

Filme, bir İstanbul sabahına eski bir evde başlıyoruz. Gülseren hanım (Meral Çetinkaya) ve oğlu Egemen (Erdem Akakçe) uzun yıllardan beri bu evin ‘sakin’leridir. Nispeten sıradan bir kahvaltının ardından Egemen’in işe gitmesiyle, hem Gülseren hanımın hem de Egemen’in farklı bir hayat öyküsüne sahip olduğunu anlaşılıyor. Bir yanıyla komik gelen Gülseren hanımın garipliklerinin, aslında derin bir travmanın izlerini taşıdığını sezinliyorum. Gariplikleriyle Gülseren hanım, mahallenin ve mahalle çocuklarının (ki film boyunca çocuklar onu rahat bırakmayacaklardır) dikkatini çekmiştir ve onun tüm dünyası da evinin sınırlarıdır. Sucudan dahi tedirgin olan Gülseren hanımla, oğlu hariç, bir tek az çok kardeşi ilgilenmektedir. Egemen ise yıllardır annesinin ‘arıza’larından bıkıp yorulmuş, gönlünce bir hayatı kuramamıştır. Çalıştığı reklam ajansında sekreterliğe yardımcı olmakta, mutfağa bakmakta ve getir-götür işlerini yapmaktadır. Ajansın patronlarından güzel Umay hanımsa (Derya Alabora) kariyerinde ve özel yaşamında sorunlarla karşı karşıyadır. O çağın iş kadınıdır, çalışanlarınca sevilmektedir ve Egemen ona karşı ‘umutsuz’ bir aşk duymaktadır. Umay hanımın bir dediğini iki etmemekte, patronunun her sözü ve davranışı, onun için ayrı bir anlam ifade etmektedir. Annesinin durumunun kötüleşmekte olduğu kadar, Egemen’in Umay hanıma yaklaşması kolay olmayacaktır. Hayat, mutluluktan uzakta bir zamandadır.

Trajik bir gerçeğin açığa çıktığı bir sona doğru ilerleyen film, ruhumda hüzünlü/duygusal bir esinti bıraktı. Filmin analizini detaylı bir şekilde yapacak değilim. Gerek Gülseren hanım, gerekse de Egemen özgün karakterler. Gülseren hanımın hezeyan ve halüsinasyonları var, yardımcı ihtiyacı var ve o bu haliyle filmin kahramanı... O trajik bir öykünün kahramanı... Egemen de şansız bir kaderin adamı... Yine de tüm olumsuzluklara rağmen Egemen’in içinde, artık pek görülmeyen safça duygular taşımakta.

Filmde, ajansa gelip ve gidenler, yer yer günümüz İstanbul’unda karşılaştığımız yeni nesil “ilginç” insanlar. Bir kimlik arayışı ve tüketim çağının sancılarını belki de bambaşka bir açıdan taşıyan bireyler... “Karanlıktakiler” bu yönüyle eleştirel bir bakışına sahip...

Arka planda ise İstanbul. Çağan Irmak, bu filmde, tanıdığım ve özlediğim İstanbul’u ustalıkla aktarmış perdeye. İzleyicileri dejenere olmamış, güzelliklerin tadını veren bir İstanbul’a götürüyor (en azından benim için).

Türk sinemasındaki gelişmeleri hayranlıkla takip edenlerdenim. “Babam ve Oğlum” adlı filmi, yoğun bir duygusallık taşıdığını birçok dostumun belirtmesinden ötürü izleyemedim. Öte yandan Çağan Irmak yapıtlarından birini izlemek kaçınılmazdı. “Karanlıktakiler”i, iyi ki izledim... Sonuçta herkesin karanlıkta kalan bir öyküsü olabilir, vardır. Şimdi o öykülere biraz daha anlayışla yaklaşıyorum...