Yakup ALMELEK
Kulaklarımıza hoş gelen bir kavram.” aşk” Nasıl tarif edeceğiz bu hepimizin çok iyi bildiği ve sık sık da kullandığı sözcüğü.
Çok iyi bildiğimiz derken bir tahminde mi bulunuyoruz? Bu tahmin hangi verilere veya sezgiye dayanıyor. Bunda aklımızın rolü ne? Aşkın ana kaynağı akıl mı yürek mi?
Ne zaman ben aşık oldum diyebiliriz. Zor bir tespit bu. Kolay görünse de...
Şöyle bir açıklamada bulunsak! Aşk karşı cinse duyulan ilgi ve arzudur. Ruhsal veya bedensel istektir. Tarif yerine oturdu gibi…
Bedensel arzu duyulmazsa buna platonik aşk deniyor. Cinsellikten uzak, sadece hayalle beslenen bir duygu. Sevgiliye dokunmadan rüyalar âleminde dolaşmak. Herkesin harcı değil bu.
Aşka inanmayanlar da var. Uydurma bir kavramdır aşk onlara göre. Bana sorarsanız yanılıyorlar.
Bazı din adamları “Aşk Tanrısal bir hazinenin insandaki tezahürüdür” açıklamasını yeğler. Diğer bir deyişle aşk evrensel bir güzelliğin yansımasıdır. Görüntüsüdür. Güzele aşık olan insan aslında Yüce yaratanın güzelliğine gönül bağlamaktadır. Tanrı sevgisinin hatta hayranlığının karşı cinste aranması o kişiyi yenidünyalara götürür ve o en yüce güçle bütünleştirir.
Dini çerçevenin dışına çıkarsak:
Yıllar içinde zaman zaman karşı seksten biri yüzünden çarpılmışa dönmeyenimiz var mı? Neyse ki geçicidir böyle baş tutulmaları. Çarçabuk kendimize geliriz. Gelmezsek duygularımızın bizi nereye sürükleyeceği belli olmaz. Vezir de olabiliriz, rezil de.
...
Evliliğin aşkı öldürdüğü söylenir. Doğru olduğu haller şüphesiz vardır ancak şu da mümkündür. Evlilik aşkı zayıflatabilir hatta yok da edebilir ancak çiftler arasındaki sevgiyi pekiştirebilir, Karşılıklı ilgiyi ve dayanışmayı arttırabilir.
Peki ne deyeceğiz o zaman. Varsın romantizm eksik olsun. Bize istikrar yeter.
Aşk ile sevgi arasında fark var mıdır? Bir yazar aşk sevginin mantık dışına da taşabilen, kuvvetlendirilmiş şeklidir demiş. Ona göre demek ki aşkta mantık olabilir de olmayabilir de.
Kademe kademe gidersek ilk basamaklar sevgi en üst basmak ise aşk.
Hayranlık beslediğimiz bir şeye aşık da olabiliriz. Kimimiz bir edebiyat parçasına, kimimiz bir müzik melodisine, kimimiz bir resme tutulabiliriz.
Ben bizim Almelek Sanat Galerisinde dans eden üç kadından oluşan bir heykele ne kadar baksam doyamıyorum diyebilirim. Shakespeare dizelerine sırılsıklam aşıkım itirafında bulunabilirim. Tarkan’ın bazı parçalarını dinlemeğe doyum olmaz savını ileri sürebilirim.
Hepimizin tercihleri vardır.
Bir arkadaşım Taç Mahal’e övgüler yağdırıyordu. Hiç şüphem yok, haklıdır.
Kainatın Ulu Mimarının bize bağışladığı en büyük armağanlardan ikisidir. Sevmek ve sevilmek. Âşık olmak ve olunmak.
Tanrı hiç birimizi bu güzelliklerden ayrı komasın...