Mücevherler kimin?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
10 Mart 2010 Çarşamba

Geçtiğimiz Pazar akşamı güzel bir olayı kutlamak için ailece yemeğe çıktık. Masada farklı yaşlardan sekiz kişi sohbet etmeğe başladık. Öyle olunca konular çok daha çeşitli ve renkli oluyor. Laf lafı açarken birinin adı aklıma gelmedi. Ve derken unutkanlıktan Alzheimer’a uzanan bir sohbet gelişti. Gülüşmeler sürerken, kardeşime şöyle dedim: “İlerde birimiz adını unutacak hale gelirse, diğeri onu ‘düzgün’ bir huzurevine yatıracak”. Her şakanın altında bir gerçek payı vardır. Kimse istemez ama kişi şuurunu yitirecek hale gelirse, ne kendisi ne de çevresi  bunun vebalini çekmemeli. Biz bu konuyu liseyi birlikte okuduğum bir grup arkadaşla yıllardan beri konuşuruz. Hatta belli bir yaştan sonra hep birlikte bir huzurevine gitsek mi, diye düşünürüz. Onun için de yavaştan da olsa araştırmalarımızı sürdürürüz. Tabii  düşünmek başka, harekete geçmek başka. Ama inancım herkesin saygın bir yaşlılık geçirmeye hakkı oluşudur.

Zaman zaman düşünürüm, giderek yaşlanmakta olan bir cemaatiz. İYD ve Barınyurt haricinde yaşlılara yönelik bir huzurevi yapılamaz mı? Vaktiyle bazı projelerin hazırlandığını duymuştum. Her nedense bir türlü hayata geçirilemedi.

Söz konusu sohbet on üç yaşındaki yeğenimin derin iç çekişiyle noktalandı: “Bunları konuşmak için daha genç değil misiniz?”

Ardından kardeşim işi tatlıya bağladı: “Neyse ki, genetik olarak ailemizde Alzheimer türü rahatsızlıklar yok. Paçayı kurtardık!”

***

8 Mart Kadınlar Günü’nde öğle yemeği sırasında kadınca sohbetler yapıyorduk. Uzun zamandır gazeteye uğramayan bir arkadaşımızla birlikteydik. Yakında kayınvalide olacaktı. Hemen ‘ne renk giyeceksin, ne takacaksın’ gibi soruları bir biri ardına sıraladık. Aramızda teklif yoktu nasılsa. Yanıtlar da arka arkaya geldi. Kıyafetinde işleme olduğu için başka ayrıntıya gerek duymadığını söyledikten sonra: “Takılarım kasada duruyor. Onlarla ilgili iyi anılarım yok. Çocuklarım evlendikten sonra onlara vereceğim” dedi. Bunun üzerine sohbet kişi takılarını hayattayken vermeli mi vermemeli mi şeklinde gelişti. Gerçi,  bu sorunun doğru veya yanlış bir yanıtı yok. Sanırım kişiye göre değişir. İşin aslına bakıldığında, çok eskilerde anne vefat ettiğinde mücevherler kıza verilirdi. Amaç ona belli bir maddi güvence sağlamaktı. Şimdilerde böyle bir uygulama kaldığını sanmıyorum. Artık anneler/kayınvalideler  hayattayken kızlarına veya gelinlerine  takılarından armağan ediyorlar.

Aslında insanın eliyle verip karşısındakini sevindirmesi kadar güzel ne olabilir?

Doğrusu şimdiye kadar hep alan konumundaydım. Sıra bana geldiğinde dilerim sevgiyle ve keyifle veririm.