Vladi BENBANASTE
26 Şubat’ı yeni yeni geride bıraktık, 28 yıl önce o gün nişanlandım… O gün doğan çocukların, büyük bir ihtimal ile çocukları olmuştur. Sanki daha dün gibi ( bunu söyledikçe, ne kadar yaş aldığımı daha da iyi hissediyorum ). Neredeyse beşik kertmesiyiz. 6 sınıftan beri okul, sınıf, sıra, hafta sonu ve adadan arkadaşız. Kısacası en bi “kankayız”. Sonunda üniversite de aynı kampüse düşünce; kendime dedim ki”arkadaş, bu iş burada biter, senin hayat arkadaşın bu, “Bu transformasyon sandığım kadar kolay olmadı, her türlü, yanaşma çabam “kanka” davranışı olarak algılanıyor. “Artık öyle değil, ben sana başka gözle bakıyorum” diyeceğim. “Yeni gözlük mü taktın?” diyecek. Baktım olacak gibi değil, bir 31 Aralık gecesi, telefon teklifi ile arkadaşlıktan “flört” olabildik. Yani anlayacağınız eski Türk filmlerindeki gibi, orman içinde birbirimizi kovalayıp, ağaçların arasında bir sağa - bir sola koşuşturup sonra ortamızda ağaç olmak koşul ve şartı ile el ele tutuşup ile “çok mes-ud um Rukiye” konumuna gelebildik…
Arkadaşların evindeyiz; öyle bir dönemdeyiz ki, kimi nişanlı, kimi evli. Düşen düşeni sever misali, bir süredir bize “ne zaman?” sorusunu soruluyorlar dostlarımız! O gün yine konu döndü dolaştı, “ne zaman?” sorusuna geldi.
“Şimdi” dedim. Bugün… Şu anda…Müstakbel karıma sordum, “babanlar nerde?” diye cevap gecikmedi; “tiyatroda, niye sordun?” Bu soruya cevap verecek durumda değilim, aklıma taktım bugün nişanlanacağım… Şimdi, şu an… Sonraki diyalog kısa ve hızlı oldu. “Hangi tiyatroda?”. “Harbiye’de…”. “Kaçta bitiyor?”. “40 dakika sonra?” Tamam gidiyoruz diyorum kararlılıkla, bir an duraksarsam vazgeçebilirim… “Kimde araba var?” diye soruyorum. Arkadaşım, dönüşü olmayan bir yola girelim mi? Girelim hocam. Gaza geldim, haydi gidelim. Gazla…
Tiyatronun önündeyiz, daha doğrusu ben arabadan indim ‘yuvamı yapan’ arkadaşlar ve hayat arkadaşım arabada. Duruma baksan sanki kız isteyecek, onlar. Bende bir heyecan, bir telaş; ‘ok yaydan çıktı’ misali ne olacaksa olsun moodu… Merdivenlerde bekliyorum. Birden aklıma geldi, bu iş böyle olmaz, bonbon-yer adedi var, hemen yandaki kuruyemişçiye gidiyorum. Kesekâğıdı renginde bir kesekâğıdında 100 gr nikâh şekeri alıyorum. Cebime koyuyorum. ‘flörtüm’arabada, ‘yuvamızı yapan’ arkadaşlarımız ile bekliyor… Noolacak diye, bir taraftan da yaptığımız aklına pek uymamış olacak ki ara - sıra beni bu işten vazgeçirmeye çalışıyor. Ben, sanki her gün yaptığım bir şeyi yapıyormuşçasına sakin ve kararlıyım. Altı üstü kız istiicez, ölüm yok ya ucunda… Hem böylesi daha iyi ‘ne zaman?’ sorusuna ‘şimdi’ den daha iyi bir cevap var mı? Hani sigarayı ay sonu bırakacağım, pazartesi rejime gireceğim… Uzatmalar yerine ‘şimdi’ nişanlanacağım.
Bekle… bekle… Nereye kadar? Bu dakikalar kararname ile 90 saniyeye mi çıkartıldı? Vakit geçmek bilmiyor… Sonunda sınırlı zaman tükeniyor, cebimde kesekâğıdım ,-bu nikâh şekerlerinin tadı da güzelmiş, beklerken dayanamadım açtım paketi bir – iki tane yedim- ayağımda kot pantolon, olduğun gibi gel partisinden çıkar gibi çıkanların arasından ‘müstakbel’ karımın ailesini bekliyorum.
Uzaktan gördüm, heyecanlı mıyım ne? Yok, canım, ne var heyecanlanacak? Peki, ben şimdi ne diyeceğim. “Allahın emri, peygamberin kavli ile kızınızı istiyorum” Yok bir de yere çömelip, bir tek gülü kayınvalideme vermem eksik. Serenat yapayım bari. Böyle olmaz. Çok geç, yaklaşıyorlar… Beni gördüler mi acaba? ‘Erkekliğin onda dokuzu kaçmaktır’ kuralını mı uygulasam? Yanlarındaki de kim? Üstelik ‘sevgilimin’ teyzesi ve kocası da orada , ‘Murfynin kuralı’, bir şeyin ters gitme ihtimali var ise mutlaka ters gider… Neyse onlar da nişan şahitlerimiz olur. Beni görmediler, neredeyse yanımdan geçecekler. Birden nasıl ve ne olduğunu halen hatırlamadığım bir şekilde, kendimi kayınpederin önünü kesmiş ve şirin surat ve ses tonu ile “Biz nişanlandık. Bu da nişan şekerimiz” derken buldum -elimde tuttuğum kuruyemişçiden alınmış, yarısı tarafımdan yenmiş nikâh şekerlerinden uzatıyorum -. Müstakbel kayınvalidem, “Ne diyor?” diye sordu kocasına. Anlaşılmadı galiba. Bir daha mı söylemem gerekecek? Noolucak bir daha söyleriz, bu defa kayınpederim kulağına eğilip “Biz nişanlandık, bu da nişan şekerimiz, hayırlı olsun” diyorum. Adamcağız; nedense(!) biraz garipsedi galiba. Muzip bir gülümseme ile “Bu işler artık böyle mi oluyor?” sorusuna ne cevap verdiğimi kesin hatırlamıyorum. Ama artık ‘Nişanlandık Mutluyuz’ yazısını bir kalp içine koyup arabanın arkasına yapıştırıp, telli babaya gidebilirim. Tek bildiğim o… Daha sonra toplumumuza ait ‘gelenekler’ devreye girdi ve nişanın ‘İstanbul geleneklerine’ uygun bir şekilde gerçekleşmesi için aileler birbirini aradı, gün kararlaştırıldı, ama bu defa en iyisinden nikâh şekerleri olan pek çok kişinin elemesinden geçerek karar verilen model bonbonyeri alındı. En irisinden ve dolusundan bir dal orkide alındı, kon kravates i jaketas ‘Geleneklerimize uygun’ kız isteme gerçekleşti. Üzerinden de 28 seneyi aşan bir süre geçti. Doğru seçimi yapabilmiş ve bunu sürdürebilmiş ‘şanslı’lardanım…
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım “kon bueno inşallah “
Sevgiyle kalın...