Fransa’da her yıl tekrarlanan Le Salon d’Agriculture (Tarım ve Çiftçilik Fuarı) ülkenin en büyük zirai olayı. Anımsayanlarınız olacaktır, 2008 yılında fuar açılışı epey ses getirmişti; Cumhurbaşkanı Sarkozy kendisiyle el sıkışmak istemeyip “Beni kirletiyorsun” diyen vatandaşa “Defol zavallı ahmak” şeklinde hakaret etmişti. Polemiği bir yana bırakırsak savaş sonrası düzenlenmeye başlanan fuarın rakamları çok etkileyici: 140.000 m2 alana yayılan, dokuz gün süren, 38 ülkenin temsil edildiği 1.000 farklı stand, 6.000 hayvan, 230.000 ton saman, 670.000 ziyaretçi! Profesyonellerin biraraya gelip sorunları tartıştığı, yeni ürünlerini lanse ettikleri, tüketiciyle buluşup mallarını tanıttıkları, ulusal ve uluslararası bağlantılarını yapabilecekleri, medyanın yardımıyla hem ürünlerini hem sorunlarını gündeme taşıdıkları çok önemli bir vitrin. Halk içinse hayvanlar, ürünler ve doğa/yaşam başlığında sunulanları görmek, üreticilerle sohbet, yemek atölyeleri, tadım seansları ve çeşitli animasyonlarla yaratılan bayram havasından yararlanmak için güzel bir fırsat.
Geniş kapalı bir alan düşünün: içeride inekler, danalar, keçiler, atlar, domuzlar, boğalar, kümes hayvanları, evcil hayvanlar... Dünya tatları bölümünde farklı coğrafyalardan gelen yiyecekler, restoranlar ama en başta ‘Produits du Terroir Français’-Fransız topraklarında yetişen, üretilen ürünler...bu ‘terroir’ sözcüğüne dikkatinizi çekerim: Semt pazarlarında ‘les produits du terroir’, restoranlarda ‘la cuisine du terroir’... Fransız halkının gururla sahiplendiği kendi topraklarında geleneksel yöntemlerle üretilen sebze, meyve, tavuk, et, süt ürünleri, şarküteri, şarap, şampanya, aklınıza ne gelirse... Üreticileri desteklemek, sahtelerini ve haksız rekabeti engellemek amacıyla çoğunun markaları, üretildikleri coğrafyanın otantik ve orijinalliğine sadık kalarak taşıdıkları AOC (L’Appellation d’Origine Contrôlée) ile koruma altına alınmış.
Fransız halkı bu fuara çok ilgi gösteriyor. Geçen yıl yapılan anketlerde ziyaretçilerin %97’si fuara katıldıkları için çok memnun olduklarını, %77’si gelecek yıl da katılacaklarını belirtmiş. ‘La Plus Grande Ferme de France’(Fransa’nın en büyük Çiftliği)ni ziyaretin, hem büyükler hem de özellikle doğal yaşamdan oldukça kopuk büyüyen günümüz şehir çocukları için, çok etkileyici bir deneyim olduğu tartışılmaz.
* * *
Her yıl içimi kıpır kıpır eden bir başka açılış: Paris’de Kitap Fuarı. Kitap fuarı denilince hemen çok gerilere, bankacılık günlerime dönerim. Çok sevdiğim ve çok genç yaşta zamansız kaybettiğimiz banka şubemizin Operasyon Müdürü Babür Bey gelir aklıma. Kitap demek İstanbul TÜYAP’ta her yıl düzenlenen geleneksel kitap fuarı demekti benim için. O geniş mekanda tüm yayınevlerinin standlarını dolaşıp ilgilendiğim her tür yayını bir arada görmekten, bir yıl içinde okuyabileceğimden de fazlasını satın almaktan öylesine büyük bir mutluluk duyardım ki halen şimdi bu satırları yazarken o kalabalık, o coşku canlanıyor klavyemin tuşlarında. Kitaplarımı büyük poşetlere doldurup eve doğru yol alırken içim içime sığmaz, sabırsızlıkla pırıl pırıl yepyeni sayfalarını okşamaktan kendimi alamaz, o hevesle hemen bir kaçını aynı anda okumaya başlardım. Rahmetli Babür Bey’le ne ilgisi var diye düşünenler için açıklayayım: Kitap fuarına her yıl mutlaka gitmeliydim ama haftasonları kalabalığından nefret ederdim. Stand önlerinde oluşan insan kümelerinden kitaplara ulaşamaz, o itişme kakışmada nefes alamaz hale gelirdim. O yüzden hafta arası işlerin hafif olduğu bir öğleden sonra, mesai bitiminden bir kaç saat erken çıkıp bu keyfi doyasıya yaşamayı çok severdim. Babür Bey’den izin almaya gittiğimde kitaplara olan tutkumu çok iyi bildiğinden “Bir mazeret uydurmana gerek yok, senin kitap günün geldi(!)” der muzipçe gülümserdi. Bu vesile ile kendisini rahmetle anıyorum.
İstanbul’daki Kitap Fuarı’ndan Paris Porte de Versailles’daki Le Salon du Livre’e uzanırsak, fuar her yıl mart ayında kapılarını kitapseverlere açar. ‘Paris’in bu en büyük kitapçısı’ beş gün boyunca ülkenin dört bir yanından gelen ziyaretçilerle dolup taşar; ana hedef kitapseverlerin yazarlarla buluşmasını sağlamaktır. Fuarda yerli ve yabancı 450 stand, 1200 editör, 3000 yazar, ortalama 200,000 katılımcıya hitap edecek 3000’den fazla imza seansı gerçekleşir. Özellikle gençlerin kitap dışında başka alanlara kayan ilgileri, ekonomik konjektürün, yeni teknolojilerin ve internet rekabetinin verdiği endişeye rağmen rakamlar epey başdöndürücü… 1994 yılında İtalya ile başlayan ve her yıl süregelen fuarın 2007’de Hindistan, 2008’de İsrail, 2009’da Meksika şeref konuğu ülkeleri oldu.
İstatistiklere göre Fransa’da satılan kültürel malzemenın yarısı kitap. Halkın %50si her ay en az bir kitap okuyor, ¾’ü hergün ve en az bir saat kitap okuyor. Her Fransız yılda dokuz kitap satın alarak ortalama 100 Euro para harcıyor, her evde ortalama 156 kitaplık bir kütüphane var. Sektörün yıllık cirosu (60,000 yeni kitap ve 490 milyon satış rakamından) beş milyar Euro. Yabancı yazarlar toplam satışların %64’ünü oluşturuyor. Tiyatro, sanat, gastronomi kitapçıları gibi sadece belli konularda uzmanlaşmış kitapçı dükkanları çok özel...
* * *
1er Salon du divorce, de la séparation et du veuvage - 1. Boşanma, Ayrılma, Dul Kalma Fuarı! Fransa’da son 30 yılda boşanma sayısı üç kat arttığına, her iki evlikten biri boşanmayla sonuçlandığına göre ilk anda “o da ne” dedirten fuar ikinci anda gerçekten de ihtiyaç olan bir alan dedirtiyor. Fuara katılanlar bankalar, noterler, avukatlar, dedektifler, psikologlar, yaşam coach’ları, sigorta, gayrimenkul, imaj şirketleri, evlilik ajansları…Evlilikten bekarlığa geçişte bilgi edinmek, hayata devam etmek, hatta yeni bir başlangıç yapmak gerektiğine göre Evlilik Fuarı ne kadar doğalsa Boşanma Fuarı da o kadar hayatın içinden…
Gelecek ayki Paris Esintisi’ne dek hoş kalın, hoşçakalın, asla fuarsız kalmayın!