Lına ile Janti kapı komşusudur. Dostluk şarabını kana kana içen bu iki şanslı kişi çocuklarını da birlikte büyütürler. Janti’nin eşi çok genç vefat edip onu kızıyla hayatta tek başına bırakmıştır. O da terzilik yaparak kızına bakar. Çok tatlı bir kadındır. Kimseyi sıkmaz; hep güleç, şen şakraktır.
Luna’ya gelince onun da bir tanecik oğlu vardır. İsmi Aslan olan yavrusuna adeta tapar. Evde bakıma muhtaç kayınvalidesi de yaşamaktadır. Ne çamaşır makinesi, ne de teknolojik ürünler henüz yaşantılarına girmiştir, ama iki arkadaş da hiç şikâyet etmeden yüzlerinde nurlar açarak hayata sıkı sıkı sarılarak huzur içinde yaşamlarını sürdürürler.
Yıllar geçer. Bir gün Janti ilk kez sessiz ve durgundur. Luna’ya açılır; “Kızım için üzülüyorum. Bu kızı ben tek başıma nasıl evlendireceğim? Hiç kimsem yok. İlk kez kendimi çıkmazda hissediyorum. Kiminle evlenecek? Ne olacak? Çok telaşlanıyorum,” der.
Luna, “Merak etme, her şey düzelecek,” deyip araştırma yapmaya başlar. Luna’nın eşinin varlıklı bir akrabası vardır. Ona danışır. Adam, “Yakın bir arkadaşımın oğlu evlenecek iyi bir kız arıyor, tanıştıralım,” der. Müjde Janti’ye ulaştırılır. Gençler birbirini beğenir. Bu güzel olayın her anında Luna, Janti’ye yardımcı olur.
Janti’nin kızı Sofi evlenir. Hayat standartları sürekli artar. Birkaç yıl sonra annesini de yanına alır. Janti, hayatının ikinci baharında torunlarıyla mutlu bir yaşam sürdürür. Luna’yı da ihmal etmez. Birliktelikleri yıllarca süre gelir. Yıllar su gibi akıp geçer. Bu iki dost arka arkaya hayata gözlerini yumarlar.
Aslan, eşi ve çocuklarıyla maddi imkânsızlar içinde kıt kanaat geçinirken bir gün patronu onu çağırır: “Aslan senden çok memnunum, ama işler bozuk. Seni işten çıkarmak zorundayım,” der. Ardından bitmek bitmeyen iş arama maratonu başlar.
Tam altı ay geçer, fırtına öncesi sessizlik misali. Aslan perişandır. Ne yapacağını kara kara düşünürken eşi, “Annenin en yakın arkadaşının kızı var ya, hani annen evlendirmişti onu. Durumları çok iyi, ondan iş istesen,” diye tavsiyede bulunur.
Aslan, Sofi ile birlikte büyümüştür ancak iş istemek onun için oldukça zordur. O kadar çaresiz kalır ki, Sofi’yi arar. Sofi sesini duyunca çok sevinir. Onu evine davet eder. Lüks bir sitede oturan Sofi, onu çok iyi karşılar. Sohbet hoştur. Sıra ana konuya gelir. Sofi ilgileneceğini söyleyip onu yolcu eder.
Eşi eve gelince, “Tant Luna vardı ya, annemin arkadaşıydı. Bugün oğlu bize geldi. İş istiyormuş, ne dersin hayatım?” diye sorar. Kocası, “Böyle insanları eve bile çağırma. Gözleri değer bize. Kim bilir nerelerde yaşıyorlar? Gerek yok,” der. Sofi, Aslan’ı unutur bile. Israr etmez, üstünde bile durmaz konunun.
Aslan ise eve mutlu döner. Eşine, “Çok sevindim Sofi için. Helal olsun ona. Neler çekti bu kız babasız, parasız! Çok şükür gün yüzü gördü. Allah daha çok versin. Göreceksin bak, nasıl ilgilenecek benimle. Birlikte, kardeş gibi büyüdük. Annem nasıl sevdi Sofi’yi, annesinden kalan yüzüğü bile Sofi’ye vermişti. Hatırlıyorum ne güzel günlerdi, insanlar birbirlerini severdi. Sevgi mutlu ederdi insanları. Yoksuldular ama dayanışma, huzur ve birliktelik zenginiydiler. Herkes birbirinin iyiliğini isterdi. Nerede şimdi bu insani duygular. Herkes birbirinin kuyusunu kazmaya çalışıyor. Varlık var ama sevgi yokluğu içinde. Neden bu hale gelip insanlığımızı kaybettik bilemiyorum? Ama biliyorum Sofi bana yardım edecek. Hissettim. O, öyle bir kız değil. Canım benim o; kardeşim gibi,” derken gözleri parıldar. Onun iyi durumuna sevinir. Maalesef gerçeklerden haberi yoktur.
Aradan bir ay daha geçer habersiz. Bir gün kapıları çalınır. Gelen kişi kendini tanıtır: “Merhaba. Babanızın bir arkadaşı vardı Salamon adında. Ben onun oğluyum. Babam hep babanızdan bahsederdi. Çok iyilikleri dokunmuş ona. Size olan vefa borcumu ödememe izin verin. Bir fabrikamız var. Oraya güvenilir bir eleman arıyoruz. Kabul ederseniz çok sevinirim,” der. Aslan, “İş aradığımı nereden bildiniz? Sofi yolladı sizi değil mi?” diye sorunca adam, “Sofi mi? Tanımıyorum. Babam zamanında çok çekmiş, tırnaklarıyla bir yerlere gelmiş biriydi. Ölmeden önce beni yanına çağırdı. Bana, ‘oğlum, borçlarımı ödeme vakti geldi. Bu kağıtta borçlularımın listesi var. Onlara gönül borcum var. Vasiyetimdir, lütfen dediğimi yap, borçlarımı öde’ dedi. Listenin başında babanızın ismi vardı. Araştırdım, yedi aydır işsiz olduğunuz öğrendim. Lütfen bana yardım edin. Babama verdiğim sözü tutmama izin verin. Babam prensipleri olan bir adamdı. Bana yardımcı olacak mısınız?” der.
Aslan ona sarılır. İşte sonunda istediği olay gerçekleşmiştir. En umutsuz anında bir umut ışığı hızla hayatına girmiştir. Anne ve babasının hayır dualarıyla örülmüş yaşantısı artık yeniden aydınlanacaktır. O, anasına babasına hep sahip çıkmış, çok iyi bir evlattır. İyi değerler sahip yüce nitelikte biridir. Sonunda Allah sesini duymuştur. Ellerini havaya açar, “Çok şükür yüce Tanrım, şükürler olsun sana, büyüksün!” der. Evde tam bir bayram havasının sesleri içinde yol alır hayatına doğru bildiği değerleriyle.