Taraftar klişeleri

Köşe Yazısı
17 Mart 2010 Çarşamba

ALP ALKAŞ


Maç sonrası röportajlarında oyuncuların ve yöneticilerin kullandığı klişeler, spor paylaşım platformlarının en çık karşımıza çıkan konularından biridir. Hepimizin bir blog’u ve kalemi olmaya başlayınca bu durum spor yorumcuları için de geçerli olmaya başladı. Oysa bence en büyük klişeler her zaman bir taraftarlara ait olmuştur.

Her taraftar ve sporla (Türkiye için özellikle futbolla) ilgilenen her birey kendisini bu klişelerden uzak tutmaya, kendisini güruhun biraz dışında tutmaya ve göstermeye özen gösterir. Hatta bunun için “Türkiye’de herkesin anladığı iki şey vardır: Futbol ve Politika. Kime sorsan söyleyecek bir şeyi vardır” diye bir kalıp bile üretmişlerdir. Ama hepimiz bir eleştiri olarak aynı şeyi söyleyince ne farkımız kalıyor diye hiç düşünmüyoruz.

Devam edelim. “Hakemlerden bahsetmek istemiyorum. Ama bugünkü yönetim gerçekten kötüydü. Taraflı demiyorum ama kalite olarak kötüydü.” Üstüne bir de kendi tutuğumuz takıma lehine verilmiş bir iki hatalı karar örneği ekledik mi dokunmayın keyfimize. Hem tarafsız olduğumuzu ve herkese hakkını verdiğimizi göstermiş oluyoruz hem de fanatik yaftasından kurtulmuş oluyoruz. Ya da sadece öyle olduğunu sanıyoruz.

Bütün bunlar nerden mi çıktı? Geçtiğimiz hafta oynanan Eskişehir-Galatasaray maçından sonra bilgisayara baktım. Maç biteli daha birkaç dakika olmuş. Galatasaray’ın Facebook sayfası hakeme söven, MHK’yı kınayan bir yazı yazmış iki dakika içinde. Takip eden on beş dakika içinde bunu yaklaşık 700 kişi takdir etmiş üstüne de yaklaşık bir o kadarı da kendi yorumlarını eklemiş. Yaklaşık 650 tanesini sansürsüz yayınlamak imkânsız. Geri kalanları mı? Kelimelerin sırası değişik şekillerde “Arkadaşlar, kaybedince suçu hakemde aramayalım. İyi oynamadık. Şampiyon olacaksak hakem hatalarına rağmen de bu maçı kazanmalıydık” temalı mesajlar. Birincisi kendilerine sağduyuları(!) için teşekkür ediyoruz. İkincisi de nasıl oyuncunun görevi iyi oynamak ise hakemin görevi de görmek ve doğru kararı vermek. “Ekranda yavaş çekimde zor ayırdığımız” kalıbına giren pozisyonlardan bahsetmiyorum ve hata yapabileceklerini de kabul ediyorum. Ama hata yapan futbolcu nasıl kart görüyor, cezalı oluyor, günlerce eleştiriliyorsa hata yapan hakem de eleştirilecek ve cezası varsa çekecek çünkü onun görevi ve sahada olma sebebi görmek ve karar vermek. Tabi ki, hatalara rağmen takımımız şampiyon olsun isteriz ama takımımızın görevi “hakemleri de yenip” şampiyon olmak değil. Bu klişeye saplanmak da en az edilen küfürler kadar manasız. Örneği Galatasaray’dan vermiş olmam diğer kulüp taraftarları için geçerli olmadığı manasına gelmediği aşikâr. Benzer tabloları her takım için söyleyebiliriz.

En sevdiğim taraftar kalıbı ise ‘kaynak göstermeyen taraftar’ diye adlandırdığım grup. Her insandan bir adet yaratılmış ise bunun bir sebebi olmalı. Yorumlarını sevelim ya da sevmeyelim, Türkiye’ye bir tane Hıncal Uluç, bir tane Rıdvan Dilmen, Bir tane Mehmet Demirkol yeter. Zaten sevsek de sevmesek de hepimiz onları seyrediyoruz ve okuyoruz. Keşke herkese hitap eden birçok kaliteli alternatif olsa ve dileyen dilediğini seyretse diyebiliriz ama bunu diyebilmek için sokakta bu insanların ses kaydıymış gibi gezmiyor olmamız gerekir. İsmimizin gözükmediği yerlerde bu insanları yerden yere vurup sonra bindiğimiz taksi de kendi geliştirdiğimiz bir fikirmiş gibi onların söylediklerini yinelemek pek yakışık olmuyor.

Marka değeri diye bin bir şey icat ediyoruz ya. O değeri biz taraftarların da biraz hak etmesi gerekiyor.