Sen iyi bir vatandaşsın Mösyö Moiz
Bir başka ‘Mösyö vakası’ mı? Pek öyle sayılmaz. Bu hikâye, elli yıl kadar öncesine ait. Genç doktor, “Sen iyi bir vatandaşsın Mösyö Moiz” sözlerini duymaktan o kadar sıkılıyor ki, “Sen öteki Yahudilere benzemiyorsun” sözlerini duymaktan sıkılan, üniversite öğrencisi genç kızı elinden tutuyor ve birlikte, Yahudi olmaktan dolayı yaftalanmayacakları bir ülkeye gidiyorlar. Bu olay, benim dayısız ve en az gerçek bir teyze kadar sevecen olan yengesiz büyümeme yol açıyor.
Ahlâklı bir insan zaten ‘iyidir’. İyi evlât, iyi ebeveyn, iyi arkadaş ve iyi vatandaş olur. Doğasında dürüstlük ve çalışkanlık olan terbiyeli bir çocuğa bile, yerli yersiz “Aferin, sen iyi bir çocuksun” derseniz şaşırır, bir süre sonra bıkar ve iyi olmayı kafasında sorgulamaya başlar: “Neden ben? Kime göre iyi? Kim kötü ki, ben iyiyim?”
Ayşe Arman ve ‘azınlıktan’ okurları
Ayşe Arman 10 Şubat 2010 tarihli köşe yazısında şöyle yazmış: “Okurlarım çok geniş bir yelpazeden... Azınlıktan da bir sürü insan vardı. Bir arkadaşım dedi ki: ‘Bu kadar Musevi okurun varsa, hayatta sırtın yere gelmez, onlar yanlış insanı seçmezler...’ Bilmiyorum doğru mu?”
İnanın, bu satırları okurken kendimi tüyleri ters yönde okşanan kedi gibi hissettim. Bunda, cumhuriyetin ilk yıllarında Maliye Vekâleti’nde müfettiş olan ve 1925’te Lozan Antlaşması ile verilen ekalliyet haklarından feragat edilmesi için mücadele eden, maceraperest Ferid Asseo ile aynı aileden gelmemin rolü vardır herhalde. Ekalliyet kulağa equal, égal, yani eşit gibi geliyor, değil mi? Ama değil işte; anlamı ‘azınlık’...
Ferid Asseo’nun, Kâmil diye bir de kardeşi varmış. Babamın dediğine göre Kâmil Asseo kendini dinî çalışmalara vermiş ve bu konuda kitaplar yazmış. Aynı rahimden hem cismanilik, hem ruhanilik çıkabiliyor ve ikisi, kardeş kardeş yaşayabiliyor.
Neyse, konumuza geri dönelim. Kitabının imza gününde, azınlıkları eliyle koymuş gibi tespit ediyor Ayşe Arman. Aralarında Musevi olanları da belirliyor ve sırtının yere gelip gelmeyeceğini soruyor.
Sevgili Ayşe Arman, siz Türk Musevileri’ni kaç kişi sanıyorsunuz? Tahmin ediyorum ki, hayal ettiğiniz rakamı en az ona bölmek gerekir. Ayrıca, biz Museviler kendi değerlerimize sahip çıkıyor muyuz ki, size sahip çıkalım? Değer yargılarımız şaşmış. Herkesin gıpta ettiği geleneklerimizi demode buluyoruz, sanki geleneğin modası olurmuş gibi. Deşmeyin şimdi yaramı.
Size abla nasihati Ayşe Kardeş, Musevilere güvenip sırtınızı bize dayamayın çünkü sırtınız yere gelir ki, bunu hiç istemeyiz.
Şoför muhabbeti
Birkaç gün önce eşimle taksideyiz. Trafik keşmekeşi yüzünden yaşadığımız toplu cinnetten söz açıldı ve nedense, babası ve dedesi tarafından diri diri gömülen zavallı genç kıza geldi. “İslamiyet’ten önceki gibi” dedi şoför. “İsrailoğulları çölde kızlarını böyle gömerlermiş.” Resmen ‘glup’ (yutkunma sesi) olduk. Şoför tekrarladı, biz ikinci kez duymazdan geldik. Neyi, nasıl anlatabilirsiniz ki?...
Fıkra, fıkra içinde
İki Makedon, bir Bulgar ve bir Türk yemek yiyor, vakit daha hoş geçsin diye fıkralar anlatıyormuş. Sıra Bulgar’a gelince yüzünde muzip bir ifade belirmiş ve başlamış anlatmaya. “Bir grup İsrailli Orta Avrupa’da tura çıkmış, dağlık bir yöreyi geziyormuş. Hava kararmış, yol iyice ıssızlaşmış, derken tur otobüsü bozuluvermiş. Rehberleri yardım aramaya çıkmış ve şansına, biraz yürüdükten sonra karşısına bir ev çıkmış. Kapıyı çalmış ve açan köylüye derdini anlatmaya başlamış: ‘Az geride, bir otobüs dolusu Yahudi...’ Köylü hemen sözünü kesmiş: ‘Benim fırın mikrodalga ya...’”
Makedonlar kıkırdarken, Türk sadece yutkunmuş çünkü adı Hayim imiş.
Sizce hangisi fıkra? Ha, bu arada yıl 2009, yer Skopje, uluslararası bir toplantı sonrası. Skopje yabancı mı geldi? Değil aslında. Bildiğimiz Üsküp. Avrupa’nın göbeği. Hayim, eşim. Antisemitizm var mı? Soruyor musunuz?
Bence azınlık olmak, az almak ve göze çok batmaktır. Lütfen benim ‘dar ve bencil açımdan’ bakıp, sözlerimde maddiyat aramayın çünkü dediklerimin maddiyatla hiç alakası yok.
“Ortaya karışık” dedim başlığa ama o kadar da karışık sayılmaz. Hep aynı terane. Zor zanaattır azınlık olmak.