Hep merak eder dururdum narkoz etkisi nasıldır diye? Muhterem refikam bu konuda tam bir profesyoneldir. Vücudunun tüm işlevlerini yitirmiş organlarını aldırmayı alışkanlık haline getirmiştir. İki – üç yılda bir tatile gider gibi valizimizi yapar, hastaneye taşınırız. Ne ki, vücudundaki bademcik, apandis, safra kesesi, yumurtalık gibi alınası organların sayısı tükenince kabak bu kez benim başıma patladı. Hastane vaktimizin geldiğini anımsatarak, “Kulağının altındaki kisti mutlaka aldırmalısın” diye tutturdu. Bu konudaki işbirlikçisi ise ailemizin değerli sağlık danışmanı Doktor Sinto oldu.
Oysa pek bi zararsız duruyordu sağ kulağımın hemen altındaki o minik yumru. Sakalımdan olacak, farkedilmiyordu dahi... Önce bir mercimek tanesiydi, sonra bezelye oldu, ardından fındığa dönüştü... Boynumdaki bıçak izinden anladığım kadarıyla, alındığında cevizleşme yolundaydı... Asım Kaytaz Hoca çıkarmasaydı, tükürük bezimden beslenen bu hayta, anlaşılan o ki Diyarbakır karpuzuna dönüşmeyi hedeflemişti!
Her neyse, yazı başlığımız ‘narkoz etkisi’ne dönecek olursak; hayatında bırakın ilk kez bıçak altına yatmayı, iğne dahi yaptırmamış biri olarak korkuyordum elbet, ama nicedir içimi kemiren bir merakı gidereceğim için sabırsızlanıyordum da. İki saati aşacak bir ameliyat için en az üç saatliğine uyutulmam gerekiyordu. Bu da narkozu tatmak için yeterli bir zamandı sanırım...
Uyandığımda soğuktan titrediğimi hatırlıyorum. Bir de bana merak – telaş – şefkat karışımı ifadelerle yakın çekimden bakan tanıdık ama deforme suratlar gördüğümü... Ne kadar zorlasam beynimden narkoz süreciyle ilgili görüntü ya da bilgi elde edemiyordum. Çevremdekiler, çok yakınlarım, sevgililerim, sürekli olarak iyi olup olmadığımı soruyorlardı. Onları rahatlatıp iyi olduğumu söylemek istiyor ama bir türlü konuşamıyordum. Sadece titriyor, üşüyordum...
Göğüslemeye hazır olduğum ağrı sızılardan eser yoktu. Dostlarım bana gülümsüyor, hoş sözler söylüyorlardı. Hemşirelerin her biri birer melekti. Etrafımda güzellikler uçuşuyordu. Gülümsemeye, hoş birşeyler söylemeye çabaladım, ağzımdan ses çıkmadı. Sözcükler kafamın içinde patladı, sonra yankılanarak beynimin içinde eridi gitti... Konuşmamaya karar verdim.
Karım arada bir çeşitli haberler iletiyordu. Yan odada yatan sevimli bebek iyileşmiş, yarın taburcu olacakmış... Sevindim. Balyoz tutukluları tahliye edilmiş... Yine sevindim. Bebeğin ateşi nüksetmiş, bir gün daha yatacakmış... Üzüldüm. Tahliye edilenler için yeniden tutuklama kararı çıkmış... Tekrar üzüldüm. Jo ölmüş! İnanmak istemedim. Nis kentini bana sevdiren, at yarışlarından keyif almayı öğreten, briç tutkunu o güzel adam terk-i diyar etmiş, öyle ansızın... Oysa sağlam bir insandı, hiç de ölüme yakın durmuyordu. Mekanın cennet olsun Jo Sarano! Cemaatimizde seçim yapılmış, Sami Herman yeni cemaat başkanımız olmuş... Cemaat Başkanını seçen müşavirleri Hahambaşımız atamış. Yeni Hahambaşımızı da yakınlarda biz seçecekmişiz... Hayırlı olsun, yaşasın demokrasi! Ta çocukluktan, ortaokuldan tanışırız Sami Herman’la. Aşırı derecede kibar ve duyarlı bir insandır. Cemaatte çok emeği geçmiştir. Başkanlığı çoktan hak etmişti, sevindim. Şalom’da ilk çizmeye başladığım yıllarda beni bir tenis kortunda kıstırmış, engin bir sabırla ‘öyle şeyler’ çizmememi uzun uzun nasihat etmişti. O zamanlar Şalom’un başında önceki cemaat başkanımız Silvyo Ovadya vardı. “İnsanlar rahatsız oluyormuş, bırakayım mı?” diye danıştığımda, “Takma kafanı, bildiğin gibi devam et” diyerek beni yüreklendirmişti. Devam o devam... Zamanla insanlar değişiyor... Ben de değiştim, yine bildiğimi okuyorum ama eski dikbaşlılığımdan eser yok. Silvyo’yu severim, nedense başkanlığı bırakmasına üzüldüm... Balyoz’da üçüncü dalga başlamış, pek çok general için tutuklama kararı çıkmış... Başsavcı devreye girmiş, savcıları değiştirmiş... Tutuklamalar durmuş... Anayasa değişiklik pakedi meclis başkanlığına verilmiş... Yok, bazı imzalar geri çekilmiş, çakma mı neymişler? Rıdvan Dilmen tutuklanmış, ama hemen üzülme Balyozcu değilmiş, Tanju’nun telefonunu mu ne dinletiyormuş... Anayasa paketi yeniden imzalanmış... Başbakan Fransa’daymış, oradan Netanyahu’ya giydirmiş... Avigdor Lieberman hazretleri de başbakanımızı Chavez’le Kaddafi’ye benzetmiş... Yok artık, daha neler! Balyoz’da yeni tutuklamalar... Salıverilmeler... Tutuklanmalar... TRT Arapça yayına başlamış, sevindim. Kainatın tüm seslerine, titreşimlerine açık Açık Radyo’dan sonra, kainatın tüm dillerine açık TRT! Bir Yidişçe yayın başlamış... Tabii konuşan kalmışsa!
Yetti artık, tırstım bu narkoz etkisinden! Sevinip sevinip üzülmek, olur olmaz şeyler düşünmek yordu beni. Beynimin içinde sürekli yankılanıp duran çınlamalardan sıkıldım... Kesilsin artık bu titreme, kendime dönmek istiyorum; sesimi duymayı özledim