Uzun yıllar sonra yine Halit Ağbi’yi anımsadım. On beş, on altı yaşlarında olmalıyım. Onunla kapı önünde oturur, okuduklarımız, düşündüklerimiz üstüne saatlerce söyleşirdik. Ömrü boyunca sürekli bir işi olmadı. Babasından kalan iki dükkânın kirası onun için bir güvenceydi. Daha çoğu, yeni bir iş ya da daha iyi yaşam olanakları umurunda bile değildi. O söyleşilerimizden birinde, şöyle demişti:
-Bırak herkes nasıl isterse düşünsün, ben bir daha bu dünyaya gelmeyeceğim. O yüzden yaşadığım her gün benim için önemlidir. Dün geçti, yarına çıkacağım bile belirsiz; oysa bu gün soluk alıyorum, gülüyorum, kısacası yaşıyorum!
Sanmıyorum ki Halit Ağbi, Carpe diem özdeyişini duymuş olsun; oysa onun yaşam felsefesi bu iki sözcükle açıklanabilirdi. Ben de bu özdeyişe birkaç yıl önce rastladım. Son zamanlarda sıkça duyulmaya başlayınca oturup araştırdım.
Carpe diem ilk kez Latin edebiyatının ünlü ozanı Horatius’un bir dizesinde geçiyormuş. O günden bu yana ‘gününü gün et’, ‘günü anlamlı yaşa’, ‘zamanın tadını çıkar’ ya da ‘günü yakala’ gibi anlamlar yüklenmiş.
Benzer konular zaman zaman birçok deneme yazarının kalemine dolanmış ya da kişisel gelişim kitaplarının öncelikli iletilerinden birini oluşturmuştur; ancak en etkileyici olanı, Ölü Ozanlar Derneği filminde geçen konuşmalar:
Filmin bir sahnesinde Profesör Keating, öğrencilerinden birine şiir kitabındaki ilk dörtlüğü okumasını söyler. Öğrenci okumaya başlar:
- Henüz vaktin varken tomurcuklarını topla. Zaman hâlâ uçup gidiyor. Ve bugün gülümseyen bu çiçek, yarın ölüp yok olabiliyor.
Profesör Keating, bu duygunun Latince ifadesinin Carpe Diem olduğunu, bunun anlamının açıklamasını da öğrencilerinden ister. Bir öğrenci söz alarak, “yaşadığın günü kavra” diye yanıtlar.
Keating ise şöyle açıklar:
- Hepimiz solucan yemi olacağız arkadaşlar! Buna ister inanın ister inanmayın, ama bir gün hepimiz nefes almayı keserek, öleceğiz.
Sonra onlara, kendilerinden önce aynı okulda okumuş öğrencilerin bulunduğu eski bir fotoğrafı göstererek şöyle der:
- Onlar da sizlerden farklı değildi. Hepsi sizler gibi hormonlara sahipti ve kendilerini yenilmez görüyorlardı. Hayata umut dolu bakıyorlar, çok büyük başarılara imza atacaklarına inanıyorlardı. Peki, onlar yapabileceklerini yapmak için çok mu geç kalmışlardı? Evet diyorum, çünkü şu an hepsi çiçeklere gübre olmuş durumdalar. Biraz dikkatli dinlerseniz hepsinin size “Carpe Diem” diye fısıldadığını duyacaksınız. Yaşadığınız günü kavrayın çocuklar, yaşadığınız günü olağandışı kılmaya çalışın!
Halit Ağbi, Carpe Diem sözünü hiç duymamışsa da, yaşamı ve düşünceleriyle bu felsefenin bir uygulayıcısı olmuştur.