Kayıpların hüzünle anıldığı matem gününden, günün batışı ile bağımsızlık sevincine ve etkinliklerine geçmek İsrail’de yıllardır tekrarlanan bir uygulamadır. Kutlama törenine 12 kabileyi temsilen 12 meşalenin yakılması ile başlanır. Bu meşalelerden birini Türkiye’den göç etmiş insan hakları savunucusu üst düzey bir yargıcın yakması gurur vericidir.
1992 yılında gazetemizin kurucusu Avram Leyon’un manevi oğlu Moşe Grosman, 700 sayfayı aşan, oldukça kalın bir araştırma kitabını; “Dr. MARKUS- Osmanlıdan Cumhuriyete Geçişte Türk Yahudilerinden Görünümler”i imzalayarak bana vermek nezaketinde bulundu.
Daha çok belgesel bir önem taşıyan bu yapıtın bir bölümünde ODTÜ Felsefe Bölüm Başkanı olarak görev yapmış olan Prof. Dr. Teo Grünberg, Aşkenaz Cemaati Hahambaşısı ve Musevi Lisesi’nin kurucusu, dedesi Rav David Markus’u ve çocuklarının yaşamlarını anlatır.
Markus’un çocuklarından Edward Gedalya, 20 yaşında Türkiye’den Almanya’ya göç etti. 1933’de Naziler iktidara gelince İngiltere’ye sığındı.
Prof. Teo Grünberg’in annesi Rifka 1985 yılında Ankara’da vefat etti.
Benami Markus, sağır ve dilsiz olarak doğdu, 1980 yılında İstanbul’da bir kalp krizi sonucunda yaşamını yitirdi.
Hemda Hakim, evlendikten sonra İsrail’e göç etti ve yaşamını orada geçirdi.
Ruhama Mayer de Benami Markus gibi sağır ve dilsizdi; Almanya’ya göç etti ve kendi gibi bir sağır dilsizle evlendi. İkinci Dünya Savaşı’nda Auschwitz’de can verdi.
Hayman Markus, 20 yaşında şeker hastalığından öldü; karısı ve kızı Naziler tarafından katledildiler.
Minna Yudith Grünberg’in üç çocuğu oldu: Tamara, Dolly ve Eddy. Minna’nın eşi Levi Grünberg yakalandığı gırtlak kanserinin tedavisi için 1944 yılında ailesi ile birlikte Kutsal Topraklara göç etti. Ancak ameliyat olmasına rağmen kısa bir süre sonra vefat etti. Kızı Dolly ise Kudüs Üniversitesi’nde hukuk tahsili gördü ve Shmuel Dorner adlı bir avukat ile evlendi.
Rav David Markus’un aile ağacından bu kısa kesit, 20. yüzyılın ilk yarısında Yahudilerin acılarla dolu serüvenlerini gözler önüne sermektedir; zoraki göçler, kaçışlar, başarılar ve başarısızlıklar, Holokost’ta yitirilen yaşamlar.
Ben bu yazımda kısaca Markus’ün torunu Dolly’den söz etmek istiyorum.
19 Nisan’ı 20 Nisan’a bağlayan günün batımında İsrail, matem gününden Bağımsızlık Bayramı kutlamalarına geçti. Kayıpların hüzünle anıldığı matem gününden, günün batışı ile bağımsızlık sevincine ve etkinliklerine geçmek yıllardır tekrarlanan bir uygulamadır. Bağımsızlık Bayramı etkinlikleri bu yıl da İsrail’in 12 kabilesini temsilen 12 meşalenin yakılması ile başladı.
Her yıl meşaleleri yakmakla onurlandırılan 12 kişi, farklı şekillerde ülkeye katkılarıyla göze çarpanlar arasından seçilir. Bu yıl meşalelerden birini, 76 yaşındaki emekli Yüksek Mahkeme Yargıcı Dalia Dorner yaktı. Evet, sözünü ettiğim Dalia Dorner 10 yaşında iken babasının hastalığı nedeniyle, 1944 yılında, İsrail’e göç eden Rav David Markus’un torunu küçük Dolly’dir.
Dalia, hukuk kariyerine askeri alanda başladı, 1974’ten itibaren Askeri Yüksek Mahkeme’de yargıçlık yaptı. Sobibor ölüm kampında gardiyan olarak 27 bin 900 kişinin gaz odalarında öldürülmesine suç ortaklığı yapmakla suçlanan John Demjanjuk’u idama mahkûm eden -sonradan bu karar Yüksek Mahkeme tarafından bozuldu- heyette yer aldı. 1993-2004 yılları arasında Yüksek Mahkeme’de yargıç olarak görev gördü.
Shaykh Abd al-Karim Ubayd gibi eli kanlı Hizbullah liderlerinin savaşta rehin olarak tutulan İsrailli esirler ile değiş tokuşunu destekleyen azınlık arasında yer aldı. Aksi davranışın uluslararası savaş hukukuna aykırı düştüğünü ve yaşamının tehlikede bulunması durumunda hiç kimsenin özgürlüğünün ortadan kaldırılamayacağını savundu.
Dalia Dorner 2006 Ağustos’unda İsrail Basın Konseyi’ne başkan olarak seçildi. Bar İlan Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde insan hakları konusunda dersler veren Dalia, “Weizmann Bilim Enstitüsü” ve “Amerikan Hukuk Enstitüsü” onur üyeliğine kabul edildi. Kadınlara yönelik ayırımcılığa karşı çıktı, insan hakları ve saygınlığı yönünde hukuk normlarının oluşmasını sağladı. Kısa bir süre önce Knesset tarafından Holokost Kurtulanlarının haklarının korunması ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için oluşturulan komisyonun başkanlığına atandı.
Türkiye’de doğan, ailevi koşullar nedeniyle yaşamını İsrail’de sürdürmek zorunda kalan ve kendini o ülkede insan haklarının savunuculuğu yönünde geliştiren bir hukuk dehasının başarılarından gurur duymamak mümkün mü?
Yıl 1992, Tel Aviv’de tedavi görmekte olan hocam Prof. Dr. Selim Kaneti’yi kaldığı evinde ziyarete gittim. Hocam bana üst düzey bir yargıç ile tanışmayı arzuladığını belirtti. Görüşme sonrasında Dalia Dorner, Prof. Dr.Selim Kaneti’nin engin bilgisini takdir ettiğini, Türkiye’de uluslararası değerde böylesi nitelikli hukukçuların bulunduğunu bilmediğini söyledi.
Babasının yakalandığı ‘melun hastalık’Dalia Dorner gibi değerli bir hukuk insanının kariyerinin yolunu açarken, eşsiz bir bilim adamı olan Prof. Dr. Selim Kaneti’nin genç yaşta inanılmaz çalışma gücünü sonlandırıyordu.
Dalia Dorner, 19 Nisan gecesi Herzl Dağı’nda meşaleyi yakarken, insan haklarının en üst düzeyde gözetilmesi, her türden ayrımcılığa karşı çıkılması, adalet ve özgürlüklerin egemenliği adına hukuk ve demokrasinin önemini vurguladı. Bu ilkelerin tüm bölgede benimsenmesini dilerim.