Sanırım dört ya da beş yaşlarında olmalıyım. Mahallenin benden büyük çocukları, hazırladıkları bir gösteriyi sunmak için bahçenin bir köşesini kullanırlarken, izlemek için benden para istemişlerdi. Babama bunu söyleyemediğim için, aklımda hiçbir olumsuz düşünce olmadan, askıda duran pantolonun cebinden, ondan habersiz arkadaşların istedikleri parayı aldım. Babam bir süre sonra farkına vardığında, delici bakışları üstümde, beni karşısına oturttu ve yaptığımın ne denli yanlış olduğunu anlattı. Ağlamış, uzun süre yüzüne bakamamıştım. Nitekim bunca yıl geçmesine karşın, hiç aklımdan çıkmadı! Dövseydi, farklı bir davranışta bulunsaydı, etkisi değişir miydi, bilmiyorum.
Sonradan okuduğum, ayrıca büyük heyecanla filmini izlediğim Victor Hugo’nun Sefiller romanının kahramanı Jean Valjean’a karşı, bir kasaba piskoposunun gösterdiği davranış hiç aklımdan çıkmıyor: Valjean, on dokuz yıl tutuklu kaldıktan sonra serbest kaldığında kimse ona yardımcı olmaz, iş vermez. Yalnızca piskopos, evinin kapılarını bu adama açar. Gördüğü yakınlığa karşın Valjean, bir gece evdeki gümüşleri çalarak, kaçar. Bir süre sonra polisler tarafından yakalanır ve yüzleşmek üzere piskoposun karşısına çıkarırlar. Din adamı bu gümüşlerin çalınmadığını, aksine ona kendisinin verdiğini ve iki parçayı da evde unuttuğunu söyleyerek tutuklanmasını engeller. Bu olay hırsızı derinden etkilediği gibi, yaşamında bir kırılma noktası olur. O andan başlayarak piskoposa dürüst bir insan olacağına söz verir ve elinden geldiğince erdemli bir yaşam sürmeye başlar. Piskoposun bu olgun yaklaşımı olmasaydı, Jean Valjean kuşkusuz ömür boyu bir tutukevinde çürüyecekti!
Kötülüğe karşı iyilikle karşılık vererek, erdemsiz davranışlara olgunlukla yaklaşarak, çoğu kez bir insanı, bulunduğu olumsuz koşulların içinden çıkartarak yeniden yaratabiliyoruz.
Bir Zen öyküsü anımsadım:
Bankei, birkaç hafta süren meditasyon dönemine girerken, onunla birlikte olmak için, Japonya’nın dört bir yanından öğrenciler akın ederlermiş. Bu toplantıların birinde, bir öğrencinin orada hırsızlık yaptığı görülmüş. Sorun Bankei’ye iletilmiş ve suçlunun hemen kovulması istenmiş. Ünlü Zen ustası söylenenleri duymazlıktan gelmiş. Bir süre sonra aynı öğrencinin benzer bir eylemi görülmüş. Bankei yine ilgilenmemiş. Bunun üzerine tüm öğrenciler bir araya gelip bu hırsızın atılması için bir dilekçe düzenlemişler ve istekleri yerine gelmediği takdirde hep birlikte çekileceklerini bildirmişler. Dilekçeyi okuyan Bankei, öğrencileri toplayıp onlara şöyle söylemiş:
-Sizler aydın insanlarsınız. Doğru nedir, ne değildir, bilirsiniz. İsterseniz uğraşınızı bir başka yerde sürdürebilirsiniz; ama bu mutsuz kardeşimiz doğruyu yanlıştan ayıramıyor. Ben ona öğretmezsem, kim öğretecek? Hepiniz gitseniz de, o burada kalacaktır!
Hırsızlık yapan kişi, yüzü gözyaşı seliyle arınırken, tüm çalma tutkusu da bir anda akıp gitmiş.
İyiliğe karşı iyilik yapmak zaten doğal bir davranış örneğidir; sonuçta karşılıklı bir çıkar, adı konmasa da bir beklenti vardır. Önemli olan kötülüğü af edebilmek, o insana karşı iyilikle yaklaşmak!
Sanırım gerçek erdem ve olgunluk bunu gerektiriyor.