David Ojalvo
Bu sene 19 Temmuz, ülkemiz için önemli tarihlerden biri. 19 Mayıs 2008’de başlayan ve başta sigara olmak üzere, toplumsal alanlarda tütün kullanımını düzenleyen yasa bar, lokanta, kafeterya gibi mekânlarda da yürürlüğe girmek üzere. Kimileri bu yasaktan memnun, kimileri değil.
“Tütün düşmanlarının en ciddi zaafı, bunun bir kültür olduğunu anlamamalarıdır,” diye yazıyor Enis Batur (NTV-MSNBC, 23 Şubat 2008). Sigaraya dayalı bir kültürün olabilirliğini kabul ediyorum; ama sigaranın sağlığa zararları hakkındaki bilimsel gerçekler düşünüldüğünde, bu yasa son derece önemli ve anlamlı.
Sigaranın zararlarını bu yazıda bir kez daha sıralamak niyetinde değilim. Daha çok sigara tüketen insanları, dostlarımı anlamaya çalışıyorum. Tahminimce, sigara içen bireylerin de, bu alışkanlıklarının kökenini açıkladıkları nedenleri vardır.
Dünyada her yıl 5,5 trilyon (5,500,000,000,000) sigara üretiliyor ve 1.1 milyar insan (her altı kişiden biri) tarafından tüketiliyor. Gelişmiş ülkelerde sigara kullanımı artık düşmekte iken, gelişmekte olan ülkelerde oran her yıl %3,4 artıyor. Bu korkunç büyüklükteki sayılar, aynı zamanda müthiş bir ekonomi demek. 19 Temmuz’da yürürlüğe girecek yasağa dayalı tepkiler, biraz da çeşitli ekonomik kaygılardan kaynaklanıyor.
***
İngiltere, İrlanda, Fransa, İtalya, Norveç, İsveç gibi ülkelerin ardından, ülkemiz de sigara konusunda ciddi bir değişime hazırlanıyor. Açıkçası, 19 Temmuz’dan itibaren, örneğin Taksim’deki atmosferin nasıl etkileneceğini merak edenlerdenim. Eğlence mekânlarına gitmekten vazgeçenler mi olacak? Sigarayı bırakanların sayısı artacak mı? Cezalar uygulanacak mı? Bu gibi sorular, son günlerde sıkça tartışılmakta. Ben ise, “insanlar neden sigara içerler” sorusunun cevabını merak ediyorum.
Kişisel kanaatim, sigarının başlıca iyi bir anti-stresör olduğundan. Hayatta kalmak, içgüdüsel bir stres… Bu stres günlük akışta iş, eğitim, özel yaşama dair sıkıntılarla karşılık buluyor. Dolayısıyla, sigara bir rahatlama, deşarj aracı olarak işlev görüyor. Belki sigara içmekle sıkıntıların kendisi geçmiyor; ama onlara dayanma gücü sigara ile artıyor olabilir.
Sigara, birçok kişi için, keyif demek… Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı varsa, sigara da bu hatırın tanıklarından.
Sigara, bir sembol de… Bir zamanlar sigaranın “özgür kadın”ı sembolize ettiğine dair reklamlar çekilirmiş. Marlboro içen kovboylar görsel hafızamdaki yerini koruyor. Özel televizyonculuğun ülkemizde gelişmekte olduğu 90’lı yıllarda, Pazar gecesi sineması Parliament ile özdeşleşmişti. Sigara, adeta kişiliği, yaşama kültürünü tamamlayan bir element olarak sunuldu bizlere… Hâlen de görsel medyada tütün ürünleri özendirici bir rol oynuyor ve bir sembol olma özelliğini taşıyor. Lokanta ve kafeteryaların ardından, görsel medyada da bu ürünlerin yeri ele alınmalı, daha yaygın bir biçimde tartışılmaya açılmalı.
***
Her altı kişiden biri sigara içtiği üzere, sigaranın aileler bazındaki tüketim dağılımını okurlar düşünebilir… Çocukların nasıl etkilendiği ve ebeveynlerden görülenlerin nasıl da bir “neden” teşkil ettiğini… Zararlı bir şeyi yapıyorsa insan, çocuklar aksine nasıl ikna edilebilir? Çocukların örnek olarak benimsedikleri o en güçlü, en güvenilir anne/baba figürüyle, sigaranın zararlarına dair söylenenler, nasıl bir çatışma olmadan bağdaşabilir?
***
19 Temmuz’a dair itirazı olan bireyleri anlıyorum. Yürürlüğe girecek katı kurallara karşın, alternatif çözümler de dile getiriliyor. Oysa bu düzenlemeden, toplum olarak yarar göreceğimize özünde herkesin hemfikir olduğuna inanmak arzusundayım.
Bu yazı, umarım sigara içen ve içmeyen herkesin, sigara ile olan ilişkisini sorgulamaya bir vesile olur.
Anneannemi kaybettiğimiz 1993 sonbaharında, günde 2-3 adetten fazlasını içmeyen annem, bir karara varmıştı. Beklemediğimiz bu acı kaybın ardından, “Hissediyorum. Şimdi ya sigarayı bırakacağım ya da bundan sonra çok daha fazlasını içeceğim” demişti.
Annem, sigarayı bırakmayı seçti ve bir daha da içmedi…
Altı kişiden biri olmasa da, benzer bir kararı, daha birçok kişinin almasını dilerim. Özellikle de iyi günlerde...