Dikkatinizi muhakkak cezbetmiştir diye düşünüyorum, bu sezon gerek Avrupa pazarında gerekse yerli pazarda dönen paralar akıl alır cinsten değil. Özellikle Real Madrid’in Kaka, Cristiano Ronaldo, Raul Albiol ve Karim Benzema transferlerine toplam 209 milyon euro yatırması, Avrupa’nın önde gelen tüm futbol adamlarının deyim yerindeyse tepesini attırmış durumda. En son Bayern Münih Başkanı Franz Beckenbauer, Real Madrid Başkanı Florentino Perez’i “Yolda yürürken para saçan çılgın biri” olarak niteledi. Hak vermemek elde değil, zira Perez ve Real Madrid bu yaz transfer marketine damgasını vurdu vurmasına ancak piyasayı öyle bir yükselttiler ki diğer kulüplerin içi kan ağlar vaziyette. Neredeyse artık her futbolcu değeri bir olsa bile kapıyı en az üçten açmaya başlamış durumda. Dış piyasada durum böyleyken, iç piyasada da şartlar bunun paralelinde ilerliyormuş gibi gözüküyor. Denge diye bir şey kalmayabilir çok yakında... Gerçi bunda biraz da “İşte bakın ben transfer yaptım” demeyi seven hovarda başkanların rolleri yok değil...
Anlatacağım mevzuyu geçtiğimiz gün duydum; Beşiktaş’ın yabancı oyuncuları Rodrigo Tello ve Filip Holosko, yürürlükte olan sözleşmelerinde yazan 1,2 milyon Euroluk yıllık ücretlerine zam talebinde bulunmuşlar. Gerekçeyse, takımda diğer yabancıların eline geçen senelik ücretlermiş. Açıkçası, Serie A’nın vasat stoperlerinden olmasına rağmen sırf İtalya’da senelerdir oynadığı için Matteo Ferrari’nin bonservisine 5,6 milyon Euro, kendisine de yıllık 2,5 milyon ödeme garantisi veren bir zihniyet yönetimde olduğu sürece Tello ve Holosko’nun taleplerini garip karşılamamak gerekiyor. Bunun yanı sıra Türk pasaportuyla oynayan Mert Nobre de Beşiktaş’la geçtiğimiz ay yaptığı son kontrat sayesinde yıllık 2,1 milyon Euro kazanacak. Daha önce Ozan Şişli, Habertürk gazetesinde değinmişti; “Bu ülkeye yarar sağlayabilecek durumda bir yabancı olarak değerlendirilerek Bakanlar Kurulu tarafından hızlıca Türkleştirilen Nobre” bu pasaporta sahip olduğu için normalde kazanacağından çok daha fazla paranın altına imza attı. Açık söylemek gerekirse, yerli statüsünde oynadığından yani kulübe yabancı kontenjanı açma olanağı sağladığından ötürü kulüp de ona ‘iltimas’ geçti. Ne var ki kazanan yine futbolcu, kaybedense takım içerisindeki maaş dengesi alt üst olan Beşiktaş... Ve ödeme eşiği aşıldığı için gıyabındaki diğer tüm kulüpler...
Sormak isterim; 7,5 milyon Euro artı üzerine oyuncu verilecek bir oyuncu mudur Mehmet Topuz? Yoksa sırf “Ben onu Beşiktaş’ın elinden kaptım” demek için yapılmış hovardaca bir ölü yatırım mıdır? Sırf taraftarın gönlünü hoş tutma uğruna, önümüzdeki üç sezonun gelirlerini cepten yemek, ya da bir başka deyişle örtülü ödenekten “kulübün zimmetine para geçirmek”, UEFA’nın ekonomik kriterlerini yok sayıp, Kader Keita gibi kariyeri inişe geçmiş bir oyuncunun bonservisine 8,5 milyon Euro gibi bir para saymak mantıklı bir hamle midir?..
Bir yandan bakıyorsunuz; birileri son dört yılda iki kez Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kazanmış “marka” bir teknik adamı (Frank Rijkaard) takımın başına getiriyor, diğerine bakıyorsunuz; Türkiye’nin üç büyük kulübünde şampiyonluk yaşamış tek teknik direktöre (Mustafa Denizli) takımını emanet etmiş durumda, bir diğeri futbol dünyasının en saygın isimlerinden birini (Aykut Kocaman) bu ülkede ilk defa uygulanan sportif direktörlük koltuğuna oturtmuş, öbürüyse bu örnekten feyz alarak kulübün efsanevi kaptanlarından birine (Ünal Karaman) aynı sportif direktörlük görevini vermiş durumda... “Çok güzel hareketler”, öyle değil mi?
Yazıya direkt dördüncü paragraftan okumaya başlasanız, sanırsınız ki Türkiye’deki futbol ortamı ne kadar profesyonel ve her şey ne kadar olması gerektiği gibi tıkırında, süt liman... Oysa acıtan gerçekler ikinci ve üçüncü paragrafta...
Yazan mı? Bir dost...