Lanet olsun

Serdar TURGUT Köşe Yazısı
22 Temmuz 2009 Çarşamba

Şalom’da yazmaya giriştiğimde okuyucusunun eğitimli ve bilgili olacağını bildiğimden mi nedir kendime bile yabancılaşacak derecede ciddileşmeye başladım. Aklıma hep ciddi konular gelip durdu; hatta bazılarına başladım bile. Örneğin bir tanesinin başlığı, “Daima ‘öteki’ olmak üzerine” gibi insanın içini bunaltan sıkıcılıkta bir şeydi. Bunların bazılarını yazmayı bittirdikten sonra çöpe attım. Televizyon dizisi karakteri Muro’nun kendisi için dediği “Lanet olsun içimdeki insan sevgisine” lafı gibi “Lanet olsun bendeki bu yazı yeteneğine”. Konu ne olursa olsun, sadece başlığı bile insanı intihar ettirecek kadar sıkıcı olsa da elimde değil kötü yazamıyorum; kendimi zorlasam dahi Türkiye’deki yazarların çoğunluğu kadar kötü mümkün değil yazamam. Onlara benzemem için beynimin ön lobunu aldırmam gerekiyor. Kendimden bahsettiğim için yeri geldiğinden söyleyeyim ben iyi yazar olmanın yanı sıra çok da alçakgönüllüyümdür, bu halimi de çok seviyorum.

Evet, Şalom’a yakışacak ciddiyette bir yazı yazacaktım ama bugün beynim hem tehlikeli hem de flörtöz çalışıyor. Sanki bir dakika önce bir şişe ‘absent’ içmiş gibi hissediyorum kendimi. Bir keresine bir kadına poz yapayım diye yarım şişe absent içmiştim; barda aniden, durup dururken, hakka dansı yapmaya başladım. Bugün de ciddi yazılar yerine aklıma ‘erken boşalma sorunu olan bir tecavüzcünün trajedisi’ gibi konular geliyor. İçimdeki enerjiyi boşaltmak için ben bugün okuyucuya şok terapisi yapmadan sadece dünyada yeni vizyona giren BRUNO filminden bahsedip orada keseceğim meseleyi. Borat karakterini yaratan büyük komedyenin son filmi bu BRUNO. New York’ta Woody Allen’ın son filmi olan WHATEEVER WORKS adlı filminin başlamasını beklerken (Filmi bu gazetenin okuyucularına kuvvetle tavsiye ediyorum, başrolde Larry David kendisi dışındaki tüm insanları küçük gören Yahudi bir fizik profesörünü oynuyor; aslında Woody Allen’ın hayatını canlandırıyor.) gelecek programlar gösterilirken perdede birden Bruno karakteri belirdi. Gösterişli ve abartılı bir eşcinseldi, lehçesini mükemmel yapmıştı. Arnold Schwazegeneer’in eşcinsel olduğunu ve konuştuğunu düşünün, aynı öyleydi işte. Ben, böyle bir şey olamaz derken filmin diğer sahneleri çıktı ortaya. Ben mizahın insanı rahatsız etmesi gerektiğini düşündüğümden bir rahatsızlık yaratma şaheseri ile karşı karşıya kaldığımı anladım.

Film hakaret edilme konusunda her gruba, her ırka, her cinse, her dine eşit hak tanıyordu. Madonna gibileri zenci çocuk evlatlık ettiler ya Bruno da zenci evlatlık alıyor; çocuğu değiş tokuşla aldığını ve onun karşılığında bir I-phone verdiğini söylüyor ve adını da O.J. koyuyor.

Bir sahnede Bruno arılardan korunmak için maske takmıştı, kucağındaki zenci çocuğun tüm suratı ve çıplak vücudu arıyla kaplıydı.

Bu konu da kesmedi beni, içimdeki hınzırlık ateşi sönmedi. Aksine yazım yangının üstüne benzinle gitti. Bugün ya intihar edeceğim ya da birisini öldüreceğim galiba… Sakinleşmem için hemen aşırı derecede terbiyesiz bir yazı yazmam gerekiyor.

SERDAR TURGUT Kimdir?

ABD’de lisans ve lisansüstü eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönen Serdar Turgut 1980’li yıllarda Ankara Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Ekonomist olan Serdar Turgut’un medyadaki ilk görevi Hürriyet Gazetesi Ankara Bürosu’nda oldu. Bir dönem gazetenin Washington Temsilciliğini de üstlenen Turgut, ülkeye dönüşü ile birlikte köşe yazarlığına başladı. 2002 yılında Akşam Gazetesi’ne geçen ve bir dönem bu gazetenin Genel Yayın Yönetmenliği’ni yürüten Serdar Turgut, gündem yaratan siyasi etkinliği olduğu kadar, mizahi üslup ile yazdığı yazılarla Türkiye’nin en popüler köşe yazarlarından biri oldu.