Geçtiğimiz haftalarda üniversite sınav sonuçları açıklandı. Puanlar ve sıralamalar, biraz da anlamsız şekilde, birçok konuşmanın öznesi oldu. Elde veri olmadığı için, alınan sonuçların kimi nereye sokacağı halen tahminden öte gidemiyor. Henüz hayatlarına yön verme sorumluluğunu yeni yeni elde etmiş gençler için bu bekleyiş çok ağır değil mi?
Seneler önce benzer sınavlarda ter dökme süreci içinde geleceği düşünürdüm. Şu kadar yıl sonra ne yapacağım diye saatler boyunca hayal kurardım. Hatırlarım, hayallerimin belki de en önemlisi, çocuğumun üniversite hazırlık sınavı gibi her gence itici ve hatta korkutucu gelen o süreci yaşamayacağı ve çok daha insancıl bir sınav sistemi ile becerisi çerçevesinde hak ettiği okula gireceği şeklinde olanıydı.
Ancak hayal yerini bulmadı! Kızımın nesli benim neslimin yaşadıklarından çok daha acımasız ve köreltici bir sürece tabi tutuldu. Bu sene de bazı sorular, sınava katılan o pırıl pırıl gençlerle dalga geçercesine yanlış ilan edildi. Bu sene de birçok yetenek sınav stresinin altında kaldı. Niye? Uzman olduklarını ilan eden birçok kişinin yetenek ölçmede, ilgi alanı tespit etmedeki becerisizliği yüzünden.
Dershaneler okulların önüne geçti. Milli Eğitim son sene öğrencilerini ikinci yarıyıl okulda tutamıyor. Şaka gibi! Sınıflar boşalıyor ve öğrenciler alternatif okullara taşınıyorlar. Kanıksanmış trajedi her sene, senaryosu aynı, oyuncuları değişik, kapalı gişe oynanıyor.
Ve nesiller değerleri ile yok olup gidiyor… Kimse, kimseden bunun nedenlerini sormuyor. Daha doğrusu, bunun muhatabı kimdir bilinmiyor. Muhatap olması gereken veya gerekenler, durumun vahametini hiç üstlenmiyorlar. Davul gençlerin boynunda, tokmak onların elinde, neşeli parçalar çalmaya devam ediyorlar. Ne mutlu!
Meslek okulları, İmam Hatip itiş kakışına kurban ediliyor. Katsayılar havada uçuşup gidiyor. Kimse ne olup bittiğini anlamıyor. Koca koca amcalar ve teyzeler, eğitimin, öğretimin, geleceği planlamanın öneminden habersiz bir sürü insan, parmak kaldırıp indirerek, gençlerin geleceklerini ipotek altında tutuyorlar.
Uzunca bir süredir küreselleşmenin nimetlerinden yararlanıyor, zorluklarından hayıflanıyoruz. Rekabet ortamının toplumları nasıl etkilediğini her geçen saat yaşar olduk. Özellikle son küresel krizin etkisi ile insanlar bir günden öbür güne işsiz kalıyor, firmalar çöküyor, ticaret “sözüm senet” noktasından, “para peşin kırmızı meşin” noktasına geliyor…
Ve bu kuralsız ortamda üniversite kapılarına bilmem kaç genç yığılıyor. Bunların çoğu dışarıda kalıyor. Ülkemizde kaç kuruluş bu gençlerin geleceği ile ilgileniyor? Devlet ise kolayı buldu. Popüler bir yaklaşım ile her ile bir üniversite açıyor. Ancak bunların akademik değerleri içler acısı... Lisenin hallicesi! Derslerin kaçta kaçı dolu geçiyor? Alınan eğitimin akademik değeri nedir? Buralara atanan öğretim görevlilerinin akademik becerisi nedir? Elbette içlerinde çok değerli olanlar ve gençlerin geleceğe hazırlıklarında - zor koşullarda dahi olsa - rehberlik edenler vardır. Ancak – tüm iyi niyetlerine rağmen – bunların çoğunluk olmadığı ülkenin eğitim düzeyi tarafından ele veriliyor.
En çok satan gazetenin tirajı, televizyonda prime time döneminde arzı endam eden programların entelektüel düzeyleri, genelin olayları analiz etme yetenekleri, kitap satışı, yetişen bilim adamları ve bilim dünyasına oransal katkıları ortada. Listeyi uzatmak gereksiz.
Şimdi gelin de, liseyi bitirenlere moral aşılayın. Veya üniversiteyi bitirenlere “aslan gibi diplomanız var” deyin… Birçok büyük şirket koca Türkiye’deki ancak birkaç üniversite mezununa şans tanıyor. Ve insanlar, ancak ahbap çavuş ilişkisi içinde kendilerine iş bulabiliyorlar.
Bu tablo karşısında umutsuz olmak mı gerekir? Bilemiyorum ve bu sorunun yanıtını emin olun çok merak ediyorum.
Geçtiğimiz haftalarda üniversite sınav sonuçları açıklandı. Puanlar ve sıralamalar, biraz da anlamsız şekilde, birçok konuşmanın öznesi oldu. Elde veri olmadığı için, alınan sonuçların kimi nereye sokacağı halen tahminden öte gidemiyor. Henüz hayatlarına yön verme sorumluluğunu yeni yeni elde etmiş gençler için bu bekleyiş çok ağır değil mi?
Seneler önce benzer sınavlarda ter dökme süreci içinde geleceği düşünürdüm. Şu kadar yıl sonra ne yapacağım diye saatler boyunca hayal kurardım. Hatırlarım, hayallerimin belki de en önemlisi, çocuğumun üniversite hazırlık sınavı gibi her gence itici ve hatta korkutucu gelen o süreci yaşamayacağı ve çok daha insancıl bir sınav sistemi ile becerisi çerçevesinde hak ettiği okula gireceği şeklinde olanıydı.
Ancak hayal yerini bulmadı! Kızımın nesli benim neslimin yaşadıklarından çok daha acımasız ve köreltici bir sürece tabi tutuldu. Bu sene de bazı sorular, sınava katılan o pırıl pırıl gençlerle dalga geçercesine yanlış ilan edildi. Bu sene de birçok yetenek sınav stresinin altında kaldı. Niye? Uzman olduklarını ilan eden birçok kişinin yetenek ölçmede, ilgi alanı tespit etmedeki becerisizliği yüzünden.
Dershaneler okulların önüne geçti. Milli Eğitim son sene öğrencilerini ikinci yarıyıl okulda tutamıyor. Şaka gibi! Sınıflar boşalıyor ve öğrenciler alternatif okullara taşınıyorlar. Kanıksanmış trajedi her sene, senaryosu aynı, oyuncuları değişik, kapalı gişe oynanıyor.
Ve nesiller değerleri ile yok olup gidiyor… Kimse, kimseden bunun nedenlerini sormuyor. Daha doğrusu, bunun muhatabı kimdir bilinmiyor. Muhatap olması gereken veya gerekenler, durumun vahametini hiç üstlenmiyorlar. Davul gençlerin boynunda, tokmak onların elinde, neşeli parçalar çalmaya devam ediyorlar. Ne mutlu!
Meslek okulları, İmam Hatip itiş kakışına kurban ediliyor. Katsayılar havada uçuşup gidiyor. Kimse ne olup bittiğini anlamıyor. Koca koca amcalar ve teyzeler, eğitimin, öğretimin, geleceği planlamanın öneminden habersiz bir sürü insan, parmak kaldırıp indirerek, gençlerin geleceklerini ipotek altında tutuyorlar.
Uzunca bir süredir küreselleşmenin nimetlerinden yararlanıyor, zorluklarından hayıflanıyoruz. Rekabet ortamının toplumları nasıl etkilediğini her geçen saat yaşar olduk. Özellikle son küresel krizin etkisi ile insanlar bir günden öbür güne işsiz kalıyor, firmalar çöküyor, ticaret “sözüm senet” noktasından, “para peşin kırmızı meşin” noktasına geliyor…
Ve bu kuralsız ortamda üniversite kapılarına bilmem kaç genç yığılıyor. Bunların çoğu dışarıda kalıyor. Ülkemizde kaç kuruluş bu gençlerin geleceği ile ilgileniyor? Devlet ise kolayı buldu. Popüler bir yaklaşım ile her ile bir üniversite açıyor. Ancak bunların akademik değerleri içler acısı... Lisenin hallicesi! Derslerin kaçta kaçı dolu geçiyor? Alınan eğitimin akademik değeri nedir? Buralara atanan öğretim görevlilerinin akademik becerisi nedir? Elbette içlerinde çok değerli olanlar ve gençlerin geleceğe hazırlıklarında - zor koşullarda dahi olsa - rehberlik edenler vardır. Ancak – tüm iyi niyetlerine rağmen – bunların çoğunluk olmadığı ülkenin eğitim düzeyi tarafından ele veriliyor.
En çok satan gazetenin tirajı, televizyonda prime time döneminde arzı endam eden programların entelektüel düzeyleri, genelin olayları analiz etme yetenekleri, kitap satışı, yetişen bilim adamları ve bilim dünyasına oransal katkıları ortada. Listeyi uzatmak gereksiz.
Şimdi gelin de, liseyi bitirenlere moral aşılayın. Veya üniversiteyi bitirenlere “aslan gibi diplomanız var” deyin… Birçok büyük şirket koca Türkiye’deki ancak birkaç üniversite mezununa şans tanıyor. Ve insanlar, ancak ahbap çavuş ilişkisi içinde kendilerine iş bulabiliyorlar.
Bu tablo karşısında umutsuz olmak mı gerekir? Bilemiyorum ve bu sorunun yanıtını emin olun çok merak ediyorum.