İncelemeyi sevdiğim konuların çoğu öz eleştiri içerir. Bu konuyu da kendinizi lider gördüğünüz her hangi bir duruma uyarlayın ve kısa bir öz eleştiri yapın.
Pek çok ‘lider’ konumunda insanı gözlemleme fırsatımız var. Lider derken mutlaka şirket veya devlet yönetmekten bahsetmiyorum. Dernek çalışmalarında, ailelerde, sanatta bile. Liderlerin çoğu konumlarını gayet iyi dolduruyor. Görevde bulundukları süre içinde hem kendileri gelişiyor, hem de sahip çıktıkları ortam gelişiyor. O sinerji, lider ile kurumu neredeyse ayrılamaz bir ikili haline getiriyor. Liderlik de şarap misali yaşayan, değişen bir şey. Sürekli evrim geçiriyor. Olgunlaştıkça keskinliğini yitiriyor, nasıl şarabın içindeki meyve ve bekletildiği fıçı, aromalarını hissettirmeye başlıyorsa lider de kişiliğini göreve yansıtmaya başlıyor. O makam kişiyi tarif eder hale geliyor. Yine de bence lider’in en kapsamlı tarifi kendi sonrasını da doğru tanımlayıp yetiştiren kişi olmalıdır.
Gözlemime göre liderler ait oldukları makamı kimi zaman terk etmekte zorlanıyorlar. Adeta kendilerinin yerini alacak kişiye başarısız olacakları bir ortam bırakıyorlar. O kişiye iş başında eğitim ve destek vererek sağlıklı bir yarın hazırlamıyorlar. Anne bile özenle büyüttüğü oğlunu yuva kurarken müstakbel eşine tam teslim edemiyor. Huyunu suyunu sevdiği yemekleri tarif etmiyor. Sık sık anılmak istiyor...
Bunu isteyerek mi yapıyorlar bilinmez. Belki dışlanma korkusu sarıyor beynini. Bence iyi bir lideri tanımlayan en önemli unsur, kendisinden sonrası için nasıl bir ortam hazırladığıdır. Sürekli kendisinin ne kadar iyi ve kusursuz olduğunun özlemle anılacağı bir ortam bırakmak o liderin geçmişteki bütün vasıflarını silip süpürüyor. Lider, konumunu sonraki sahibine sevgiyle devredebilmeli ki, kendisinin yol göstericiliğine inanılsın. Yeni gelen de her şeyin zıddına gitmek gibi bir ihtiyaç hissetmesin. Kurumların ve ailelerin yaşam döngüsü, değişen liderlerinin uyum içinde çalışması ile ileri taşınabilir. Yaşam döngüsü denince bir başlangıç noktasından daireler çizerek büyüyen bir imge geliyor aklıma. Görevi yeni üstlenen kişi ne kadar donanımlı olsa da ancak kendini evinde hissederse atılım yapacak cesareti ve gücü bulur. Liderlik döngüsüne sıfır noktasından başlamak ne kadar zor, bir düşünsenize. Liderin bir evreyi tamamlamadan diğerine geçmesi ve her birinde yüksek verim göstermesi beklenir. Kişi, aynı anda hem gözlem yapacak, hem yenilik üretecek, hem bildiklerini paylaşacak, hem de yetki devredecek... Zira kendisinden önce aynı koltuk bu işi kusursuz yapan biri tarafından doldurulmuş...
Bu yüzden İngiltere parlamentosundaki Lordlar Kamarası üyelerinin atama ile göreve gelmesini çok yadırgamam. Zira insan kendi atayacağı kişiye en azından daha merhametli davranır. Yaşam döngüsünde süreklilik sağlanır.
En güzel şaraplar hep özel bir an için yıllandırılır... Şarap açıldığı gün evrimi biter ve ağızda niteliği ölçüsünde hatırlanabilir bir tat bırakır. İnsan hep merak eder, dün içseydim tadı nasıl olacaktı veya bir yıl sonra açsaydım daha mı güzel olacaktı diye. Ancak çok bekletilen şarapların düşüşü de kaçınılmazdır.
Liderlik de devredilmezse düşüşe geçiyor. İnsanların sahip oldukları makamları doruktayken devretme planı geliştirmeleri gerektiğine inanıyorum. Böylece akılda hep mistik ve efsanevi bir tat bırakacaklardır. Aksi takdirde lider de Sideways filmindeki şarap tutkunu Miles’ın en özel an için beklettiği 1961 mahsulü Chateau Cheval Blanc misali sonunda bir fast food lokantasında kağıt bardakta gazozlu içecek gibi tüketilmeye mahkûmdur…