Perşembe günü ünlü tiyatrocu Cüneyt Gökçer’in ölüm haberi; Cumartesi gecesi zapping yaparken ‘Damdaki Kemancı’yı izlemem; Pazar günü de Elda ve Sami Feldman’ın Yüksekkaldırım Aşkenaz Sinagogu’ndaki evlenme törenlerine katılmam ilginç bir ‘üçleme’ oluşturdu.
Cüneyt Gökçer’i oyuncu olarak ilk izleyişim AKM salonlarındaydı. Tam olarak anımsamıyorum ama yaşım bir hayli küçüktü. AKM’ye ilk gidişimdi. Balkonda oturmamıza rağmen kendimi ışıl ışıl yanan ampullerin büyüsüne kaptırmıştım. Heyecanla ‘gong’ sesini bekliyordum. Perde ağır ağır açılmış ve saman balyaları arasında damın tepesinde elinde kemanıyla Cüneyt Gökçer belirmişti. İki saat boyunca nefesimi tutarak oyunu izledim. Şarkılar insana farklı bir coşku katıyordu. O günden sonra ne zaman Cüneyt Gökçer’den söz edilse ‘Damdaki Kemancı’ oyunuyla Tevye aklıma gelir.
Gökçer’in vefatını öğrendiğimde çok üzüldüm ve hemen yıllar öncesinde AKM’de izlediğim oyunu anımsadım. Tesadüf, iki gece sonra televizyonda ‘Damdaki Kemancı’yı seyrettik eşimle. Kaç kez izlersem izleyeyim, asla sıkılmadığım bir oyundur.
Pazar günü gittiğim düğünde benzer duygular yaşadım. Aşkenaz ezgileri, her nedense bana biraz ‘Damdaki Kemancı’yı çağrıştırır. “Mazal-tov” dendikten sonra çalan şarkı, bir yandan sinagogu alkış sesleri ile çınlatırken bir yandan da insanda dans etme isteği uyandırır. Aşkenaz Sinagogu’nda düğün coşkusunun bir parçası olmamaya imkan yok.
Hafif yağışlı bir havada Yüksekkaldırım’ın parke taşlarıyla döşeli dik yokuşunu topuklu ayakkabılarla inebilmek başlı başına bir marifet. Yürürken sadece düşmemeye odaklanır, başka bir şey düşünemediğinizden sinagoga huşu içinde girersiniz. Mahşeri kalabalıktan merdivenleri çıktıktan sonra da töreni daha iyi izleyebileceğiniz bir yere konuşlanırsınız. Vurgulamak istediğim, gerek konumu gerekse gelenekleri açısından Aşkenaz Sinagogu’ndaki törenler çok etkileyicidir. Sonuç olarak çok güzel bir düğün yaşadık. Tören sırasında Rav Mendy Chitrik’in genç çifte yönelik yaptığı konuşma son derece anlamlıydı. Ben de şahsıma Elda ve Sami’ye sonsuz mutluluklar diliyorum.
***
Cumartesi akşamı hemen hemen bütün Şalomcular bir araya gelerek küçük bir kutlama yaptık. Amaç gelecek yıla neşe ve enerji depolamaktı. Bütün sene sıkıntılarımıza fotoğraflarıyla çözüm getiren Alberto Modiano da aramızdaydı. Bir baktım elinde bir kitap bana doğru geliyor. Heyecanla ‘Nihayet kitabım çıktı. Henüz satışa sunulmadan sana bir tane vermek istedim’ dedi. Heyecanını paylaştım ve hemen o gece okumaya koyuldum. Kitabın adı: ‘Büyükada arkamdan bakar’. Büyükadalı olup, bu kitaptan keyif almamak mümkün mü? Bir sonraki sayfada ne gelecek merakıyla soluksuz bitirdiğim kitap okuru sonuna dek yüksek tempoda tutuyor. Vitali Pardo’nun dükkanında raflarda dizili olan malzemeler, unutulmaz kumbaralı baskül, kolonya bidonları ve bütün bunların ortasında yürüyen bir kütüphane olan mavi gözlü Vitali Hayim Pardo, nam-ı diğer Cloclo… Kimler geçmedi ki o mekândan. Sarnıç temizliği; ada turları; öğleden sonra siestaları; Pinokyo bisikletleri; Plaj Oteli hepimizin anılarındadır. Hangisi doğru bilemiyorum. Büyükada arkamdan bakar mı? Yoksa Alberto mu hala Büyükada’ya bakar? Her halükârda ikisi de doğru gibime gelir. Sevgili Modiano’yu bu başarısı için kutlar, yeni yıla böylesi bir hediye yetiştirdiği için tebrik ederim.