2010’da kendinize baş kaldırın

İşte size, gördüklerim, duyduklarım ve hissettiklerimin süzgecinden geçen ‘2009’un en iyileri’ listesi. Bir de 2010’da en çok merak edeceklerimin mütevazi listesi. Siz, siz olun yeni yılda size yılın başında dilenenleri dinlemekle kalmayın, harekete geçin ve ilk önce kendinize başkaldırın.

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
30 Aralık 2009 Çarşamba

Neden yıl sonlarındaki yeni yıl iyi dileklerine dudak bükerim? Deja-vu’lerle kendini tekrarlayacak ve insanlık adına hiçbir şeyin değişmeyip aksine yokuş aşağı gitmeye devam edileceğine tanık olunacak bir yeni yıl olmayacak mı? Yoksa, öngöremediğimiz kimi olumlu değişimlerin yaşanacağını ümit mi etmeliyiz?

Bilemiyorum gerçekten de.

Ama gerçek, tek ve mutlak. Bizler yarattığımız hayali sınır çizgileriyle bir umut rüyasına dalmak istiyoruz. İyi de yapıyoruz. Zira umutsuz yaşanmıyorun ötesinde, umut hayatı her şeye rağmen direnmeye çağırıyor.

Albert Camus; Jean Paul Sartre’ın hayatı hissettiğinde bulantı duymasına sert tepki gösterip, “hayır tek yol direnme ve hatta baş kaldırıdır” diyecekti. Evet, başkaldırı. Umudun içini doldurmak için Camus’yu mutlaka dinlemek gerek. Hayata ve kendine baş kaldırmadığın müddetçe sokakta herkesin tekmelediği patlak bir topa dönüşüryorsun. Kifayetsiz kudretlilerin iki dudağı arasında yem oluyorsun. Ve hayat, sana rağmen seni rastlantılar memleketine gönderiyor. Ve muhtemelen en sonunda çöp yığınının köşesinde yitip gidiyorsun.

Biliyorum, bazen o kadar yalnız kalıyorsun ki yalnız yürümekten korkuyorsun. Korkma, bildiğin yolda seni engellemelerine rağmen yürümeye çalış. Diren. Vasata ve pespayeliğe baş kaldır. Baş kaldırdıkça güven kazanacaksın. Güven kazandıkça umudu üreteceksin. Umudu ürettikçe çoğalacaksın bu yoksul ve bitkin yoksul ruhlar diyarında.

Ve bir şey daha: Yeni yılda nasıl mutluysan öyle yaşa. Ama sadece iyi bir insan olmaya çalış. Şeytana ruhunu satma. Satma ki, şeytanın direnci biraz kırılsın. Satma ki, kötü, dünyaya daha az hükümdar olsun…

Yorgun yaşlıları, gelecek endişeli gençleri, umutsuzluktan kurumuş güzel insanları, adaletsizliğin darbeleriyle yerden kalkamayan bitkin mağdurları ve her türlü kışkırtıcı dürtülere rağmen adam gibi adam kalmakta inatçı olanları güzel günler beklesin 2010’da…

***

Gördüklerim, duyduklarım ve hissettiklerimle 2009’un en iyileri

En iyi siyasetçi: Brezilya gibi karmaşık bir ülkede eşitsizliğe karşı verdiği mücadele, çevreciliğe verdiği müthiş destek ve yarattığı ekonomik mucizeler adına eski sosyalist, yeni pragmatist, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva, nam-ı diğer Lula.

En iyi yabancı film: Dünyanın gelmiş geçmiş en kanlı diktatöründen sinemada intikamını görkemlice alan Quentin Tarantino’dan “Inglourious Basterds – Soysuzlar Çetesi.

En iyi yabancı müzik grubu:U2 tabii ki.

En iyi TV Programı: “Bir kadın, bir erkek”

En iyi bilimsel keşif: Yüzyıllardır bilinenin aksine Ay’da su bulunduğunun kanıtlanması. Uzun zamandır ihmâl edilmiş gezegen komşumuz, artık gündemimizde olacak.

En iyi İstanbul konseri:Leonard Cohen tabii ki. Hem müzikalite hem de ‘insan olma’ adına unutulmaz saatler yaşattığı için.

En iyi sözlü çıkış:  “Hoşgörü değil, eşitlik istiyoruz” (Silvyo Ovadya, Türk Yahudi Toplumu Başkanı)

En iyi yerli şarkıcı: Yıllara cesurca ve korkusuzca tek başına meydan okuyan ve her eski şarkısında hâlâ gözlerimizi doldurtan Ajda Pekkan.

En iyi yerli film: Noel Baba’nın evrensel temasını aktarırken varoşlardaki yoksul yalnızların hüznünü en yalın ve gerçek yoldan dile getiren ‘Neşeli Hayat’. Yönetmen Erdoğan’a tebrikler.

En iyi haber: Türkiye’de bebek ölüm oranı 1988’de binde 80 iken 2009’da binde 17 oldu.

En iyi yasak: Kapalı mekânlarda sigaraya paydos. Bazen tepeden inme yasaklar da iyidir!...

2010’da en çok merak edeceklerim

Ankara’daki kurumlararası güven bunalımının nereye kadar gideceğini

Basındaki antisemitizmin nerelere kadar uzanabileceğini

İran’ın nükleer silah yapma hevesine ne olacağını

Zülfü Livaneli’nin ‘Atatürk’ filmini

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İsrail’e gidip gitmeyeceğini

Doğan Grubu gazetelerinin satılıp satılmayacağını

Eric Clapton’un İstanbul konserini

Türk-İsrail ilişkilerinin ne noktada seyredeceğini

‘Ezel’ dizisinin senaryosunun ne kadar daha ilginç hale geleceğini

Kötü’nün iyiyi kaç kez mağlup edeceğini

ve

Kendime baş kaldırıpkaldırmayacağımı…