Disney World’e ilk gittiğim sefer sanırım on sekiz yaşındaydım. Üzerinden değişik yıllar, farklı tatlar, acısıyla tatlısıyla eşi benzersiz tecrübeler geçmesine rağmen geçenlerde çoluk çocuk Thanksgiving ve Kurban Bayramı tatilleri için yeniden gittiğimizde bazı şeylerin değişmediğini gördüm. Aynı parklar, aynı oyunlar ve ben değişmiş olmama rağmen mutluluğun tadı aynı kalmıştı. Neydi orada yaşatılan? Nasıl olurda dünyanın farklı yerlerinden yüz binlerce insan gelir de hepsi mutlu olabilirdi? Bu soruyu kendime sormadan edemedim. Herkese hitap eden, herkesi içine alan mutluluk oyunu nerede saklıydı. Cevabı bulmam uzun sürmedi. İçimdeydi…
Sır içimde capcanlı duran çocukta saklıydı. Tüm inişleri çıkışlarıyla, giriş ve yan yollarıyla, seçenekleriyle, coşkusuyla, sularıyla, çığlıklarıyla, şeker ve sopalarıyla bana her gün yaşadığımız hayatı anımsattı. Lunaparklar bir hayal dünyası değil. Aslında hayatın ta kendisidir. Yeter ki içinizdeki çocuğun bir nebze dışarı çıkmasına, kendini göstermesine, yıllardır ağırlığını taşıdığınız doğrulardan ve yapılması gerekenlerden sıyrılıp eğlenmesine izin verin. Bakın bakalım hayat değişiyor mu yoksa değişiyor mu? Çocuklarımı dinleyip bunu yaptığımda unutmaya yüz tutmuş eğlencenin ne olduğunu yeniden hatırladım.
Buz gibi soğuk ve kapalı bir havada, rafting salına binip bile bile lades ıslanmak tabi ki normal şartlar altında yapacağım bir şey değildir. “Ne olur ıslanırsan? Erimezsin ki!” Bu kadar mantıklı bir yoruma verecek cevabı bulamayınca binmekten başka çarem kalmamıştı. Sırılsıklam bir halde hasta olup olmayacağımı düşünmeden üstüme dökülen sulara baktığımda demek ki genç olmak, sorumsuz yaşamak, sonucunu düşünmeden bir şeyler yapabilmek böyle bir şeymiş dedim kendi kendime battı balık yan gider sözüne uyup her türlü roller coaster macerasına da katılıp hayata ne kadar benzediğini gülümseyerek düşündüm. Nerede hangi noktada inişi veya çıkışı olduğunu bilmiyor olmak teslim olmak değil de nedir? Hayat da öyle değil mi? Nerede ne zaman iniş veya çıkış olduğunu bilememekle farkı nedir? Pamuk şekerini yerken suratı mutluluk dolu bir çocuğa bakmakla şekeri alınmayan çocuğun gözyaşlarına bakmak aynı tadın insanlara nasıl farklı duygular yaşatabildiğine şahit oldum.
Yüzlerce seçeneğiyle açık büfede yiyecek bulamayan insanlarla, karnı tok olup yemeği önceden ödendi diye yiyen insanlara bakınca hayatın gizemini düşündüm. Açlığımız nereye kadar sürecek? Karnımız bir gün bir şekilde doyacak mı? Yoksa aç olan karnımız değil de gözlerimiz mi?
Hayat neşe, eğlence ve kahkaha dolu olabilir. Seçim hakkı ve hür irade bizde. Mutlu olan birinin elinden kimse onun mutluluğunu alamaz. Yeter ki istemeyi ve inanmayı bilin. Herkese mutluluk, kahkaha ve eğlence dolu yeni bir yıl olması temennilerimle Tanrı her zaman hepimizi korusun ve yaptığı mucizeleri görmemiz için gözlerimizi açsın. 2009’a veda ederken yaşadığım tüm hayat tecrübelerini sevgiyle kucaklıyorum ve 2010’un getireceği her şeyi de heyecanla bekliyorum.