Yine söylüyorum; azmin sonu selamettir

Köşe Yazısı
27 Ocak 2010 Çarşamba

Tana ESKİNAZİ ALALU


Geçen hafta çocuğunun tüm potansiyelini ortaya koyması için canla başla çalışan bir babayla tanıştım. Bu baba, oğlunun ilkokulu okuma yazma bilmeden bitirmesine rağmen çocuğunun arkasındaydı. Ümidini kesmeyerek onun orman ürünleri mühendisi olmasına yardım etmiş ve destek vermişti. İlk önce kendini ve inançlarını değiştirdi. Sonra da inanılmaz bir savaş vererek oğlunun önce liseyi ve üniversiteyi bitirmesine yardımcı oldu. Bütün hikâye  ilkokuldayken başlamış. Çocuk okuma yazma öğrenemiyormuş. Anne-baba önce psikologa gitmişler ve çocuklarının dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu (kısaca DEHB) olduğunu öğrenmişler. Çoğu anne-baba gibi önce durumu kabul etmemişler, sonra psikiyatra gitmişler onlara teşhis koyup ilaç vermek istemiş. Kabul etmemişler. Anne baba çocuklarının okulu yüzünden devamlı kavga etmişler. Tabii ki, psikiyatr şunu da söylemiş: ‘DEHB genetiktir’, muhakkak ya anneden ya da babadan gelir. Tabii bunu da kabul etmemişler. Anne öğretmenmiş çok uğraşmış çocuğu için, denemiş ama yeterli olmamış. Aradan öyle böyle 3 sene geçmiş. Başka bir uzman psikologa gitmişler ancak bu sefer baba artık dinlemeye hazırmış ve psikolog bir taraftan oğlanla çalışırken bir taraftan da anne babaya DEHB’nun bir biyolojik bozukluk olduğunu, Dopamin adında bir neurotransmitter’ın yanı beyin bağlantılarının daha uzun süre kalmasını sağlayacak kimyasal maddenin yeterince salgılanmamasından kaynaklandığını ve bunun çocuğun zekâsı ile alâkası olmadığını ve ileri zekalı insanlarda, örneğin Einstein gibi dahilerde de olabileceğini de söylemiş. Bu insanların çok güçlü tarafları olabileceğini, bazıların inanılmaz sanatçılar, antreprönörler ( iş adamları) olabileceklerini söylemiş. ‘Özellikle bu insanlar konular ilgilerini çektiğinde inanılmaz derine ve detaya inebilen çok tutkulu insanlardır’ demiş psikolog. Gerçekten de bu insanlar bazen inanılmaz konsantre olabilirler, bazen ise kesinlikle söylenileni duymazlar, hayal kurarlar. Tüm DEHB olan insanlar da birbirlerinden inanılmaz farklıdır. Herkes başka emareler gösterir. DEHB’luğuna depresyon, kaygı bozukluğu vs gibi bazen diğer rahatsızlıklar da eşlik edebilir.

Gelelim babaya. Baba önce kendisi ile çalışmaya başlamış. Ben bu çocuğa nasıl yardım ederim, diye düşünmüş. Gitmiş psikologla konuşmuş. Psikolog: ‘İlk iş çocuğunuza nasıl davranacağınızı öğrenmektir, çevresel faktörler çocuğun gelişiminde inanılmaz rol oynar.’demiş psikolog. ‘Bazen anne-babanın çocuğa tavrı, DEHB’dan çok daha fazla zarar veriyor’ demiş. Baba azimle dinlemiş. Arada da okul ve öğretmenlerle savaşıyormuş. Birisi ona okumanın her çocuğun anayasal hakkı olduğunu söylemiş o da okuyan çocukların haklarını Türkiye’de düzenleyen 573 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve bu kararname doğrultusunda hazırlanan Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliğini okumuş. Zaten işi itibariyle devlet memuru olan baba, çocuğunun anayasal haklarını öğrenmiş ve bu konuda gerekeni yapmış. Davalar açmış gerektiğinde okulunda kaynaştırma adı altında çocuğuna özel öğretim hakkı sağlamış, oğlu üniversite sınavlarına tek başına özel bir odada girmiş, kendi dikkati dağılmasın ve başkalarının dikkati dağılmasın diye. Oğlan üniversitede sınıf tekrarları yapmış, az kalsın üniversiteden atılıyormuş ama baba yine uğraşmış, yine dava açmış ve şimdi oğlu üniversitenin son yılını bitiriyor.

Bu baba oğluna inanarak ve onun potansiyelini ortaya çıkarmak için elinden her geleni yapmış bununla kalmamış  Prof. Dr. Ferhunde Öktem’le beraber Ankara’da Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Derneğini kurmuşlar. Bu baba kendi dikkat eksikliği sebebiyle bir türlü yeterince iyi İngilizce öğrenememiş ama Avrupa’daki DEHB organizasyonun kongresine katılmış ve görmüşler ki DEHB derneğinin faaliyetleri  bu konuda anne baba eğitimi üzerine Türkiye, İtalya ve Yunanistan’dan daha ilerdeymiş. Baba yeterli olmayan İngilizcesi ile inanılmaz bir sunum yapmış. ‘Dikkat Eksikliği’ olan çocuklarla yaz kampları yapmış Çocuklarla yaptığı kampın resimlerini kongrede  paylaşmış. Herkes ayakta alkışlamış. Baba İtalyan ve Yunan Gençleri ve ailelerini de yaptığı yaz kamplarına çağırmış.

Bu gerçek bir hikâye. Bu hikâyede yaşamla ilgili birçok nokta görüyoruz. Zorlukları fırsata çevirmek, azimle bıkmadan ilerlemek,  kendi ihtiyaçlarımızın arkasından gitmek, tutku ile yapılan her şeyin sonunda inanılmaz sonuçlar elde edilmesi.

Önce kendi üzerimizde çalışmaya başlamak, ilk iş. Çoğu zaman zorluklar o kadar ağır gelir ki onları duymak istemeyiz ve yok sayarız. Ancak gerçeği kabul ettikten sonra hep ileri gideriz. Küçük adımlar ile de olsa yavaş, yavaş da olsa ileri gideriz. Korkmadan ilerleriz. Biz ilerledikçe çevremizde de fark yaratmaya başlarız. Kendi ihtiyacınızın peşine giderken başkalarına da yardımcı oluruz.

DEHB ile ilgili bilgi edinmek istiyorsanız www.hiperaktivite.org.tr den birçok bilgiye ulaşabilirsiniz.  Baba Nezih Çıngır bey size konuyla ilgili inanılmaz kitaplar, vcd’ler, çocuklar için oyunlar gönderebilir. Dedim ya, bir yerden başlamak lazım. Bir şeyi istedikten sonra muhakkak başarmanın bir yolunu buluruz.