“Bayramlar yüreklerin temizlenme günleridir. Yüreklerin kapısı, penceresi açılır, durağanlaşmış ruh haletleri dışarı atılır, içeri temiz hava doldurulur. Bayramlar hep bir bahanedir”. Bu sözlerin yer aldığı Akdoğan Özkan’ın “Kardeş bayramlar” kitabı Purim bayramını kutlamaya hazırlandığımız bu günlerde bizlere sunulmuş bir Purim hediyesiydi.
Adar ayının 14. günü dünyanın çeşitli ülkelerindeki Yahudiler Purim Bayramı’nı bir karnaval havasında kutlamaya hazırlanırken yaşadığımız coğrafyada ‘bir zamanlar’ Galata ve Pera sokaklarında renkli görüntülere sahne olan Apokria Karnavalı’nın günümüzde, aynen geçmişteki gibi Yunanistan’ın kimi bölgelerinin yanı sıra Venedik sokaklarını da renklendirdiğini biliyor muydunuz?
Bir söylenceye göre, Hz.Musa ve Hz.Hızır(*) denizden çıktıktan sonra Samandağ’daki Hıdırbey köyüne gelirler. Hz. Musa kendi adı ile bilinen dağa çıkmadan önce asasını su kenarına bırakır ve su içer. Geri döndüğünde asasının yeşerdiğini ve bir çınar ağacına dönüştüğünü görür. Darda, zorda kalanların yardımına yetişen ve ‘Abı-Hayat’dan içerek ölmezlik sırrına eriştiğine inanılan Hz.Hızır anısına Alevi vatandaşların yine Şubat ayında Hızır Orucu tuttuklarını, üç günlük süre içinde niyaz edip, Hızır Lokması pişirerek kurban kestiklerini biliyor muydunuz?
“Kardeş Bayramlar” kitabı, değişik inançlara sahip toplumlara ait yukarıda bazı örneklerini aktardığımız özel günleri, tarihsel ve güncel uygulamaları açısından ele alırken, bu bayram ve kutlamaların farklılıklar kadar ortak yönleriyle de anlamlı olduğunu gözler önüne sermektedir.
Şalom Arşivi’nden de yararlanarak Türkiye’deki Sünni, Alevi, Ortodoks, Katolik, Yahudi, Nusayri, Süryani, Keldani, Yezidi ve diğer inanç gruplarına ait bayram ve özel günleri “Kardeş Bayramlar” başlıklı kitabında bir araya getirerek gazetemize de bir nüshasını göndermek nezaketinde bulunan Akdoğan Özkan’ın ayrıca mektubunda kaleme aldığı ve oldukça anlamlı gördüğüm sözlerini aktarmak istiyorum:
“Kardeş Bayramlar kitabını, bu ülkedeki sosyal ve tarihsel paylaşımlarını, farklı inanç aidiyetleri üzerinden gerçekleştiren toplulukların yüreklerindeki pencereleri manevi iklimlere açarken geçmişten bugüne ne tür ‘bahanelere’ ihtiyaç duyduklarını aktarmak üzere kaleme aldım. Kimselerin şu ülkede bir güvercin tedirginliği içine düşmeden, kardeşleriyle ‘bir orman gibi kardeşçesine’ yaşayabildiği bir Türkiye özlemiyle…”
Evet, yine yazarın sözleriyle; “Kardeşin bayramını -gönül rahatlığıyla- kardeşine emanet edebildiği günlerin özlemiyle.”
Hz.Hızır’ın yoksulların yardımına yetişen kişiliğini öğrendikten sonra “Hızır gibi yetişti” deyişinin de nereden kaynaklandığını tahmin etmek zor değil. Yaşadığımız iletişim çağında yoksul ile zengin arasındaki uçurumun her geçen gün daha da derinleştiğini gözlemlemek insana acı veriyor. Belki bir SMS yoluyla 5-10 lira bağışta bulunarak -teknolojinin katkısıyla- örneğin Haiti depremzedelerine yardım elimizi bir ölçüde uzatmak vicdanımızı rahatlatabilir. Gelişen teknolojik olanaklar bağışların banka hesaplarına yatırılması yerine çok daha zahmetsiz bir şekilde milyonlarca dolarlık yardımların toplanmasını da sağladığını ve ihtiyaç sahiplerine ‘Hızır gibi yetiştiğini’ gözden kaçırmayalım.
Tora, gelirlerin yüzde onunun bağışlanmasını buyurur. Peki, bu bağış kime yapılmalı? Öncelikle yoksullara, kadınlara ve en yakınlarımıza… Ancak Talmud bilgeleri barışın korunması için herkese, tüm halklara yardımda bulunulmasını önerir. Hatta yardım (sedaka) ile yaşamını idame ettirenler bile kendilerinden daha muhtaç olanlara yardım etmelidir.
Yine Talmud bilginlerine göre; insanların zenginlikleri dönen bir çark gibidir. Üstte olanlar kendini beğenmişlik yapmamalı, bir gün küçümsediklerinden daha da aşağılara inebileceklerini unutmamalıdırlar. Aşağıda olanlar ise umutsuzluğa kapılmamalı, her an çarkın yeni bir devinimi ile yükseklere çıkabileceklerini bilmelidirler.
“Herkes zengin veya fakir olsaydı cömertlik ve yardımseverliğin de bir anlamı olmazdı. Zenginlik fakirlikten daha zor bir sınavdır”. (Talmud, Baba Metsia,
Günümüzün zor ekonomik koşullarında başarılı olmak, yükselmek her ne denli o kadar kolay değilse de dinsel öğretiler evrensel doğrular olarak her zaman bizleri aydınlatmaktadır.
(*) Kur’ân-ı Kerîm’de, Hızır’ın isminden açıkça bahsedilmez. Ancak Kehf Sûresi’nin 60-82. âyetlerinde yer alan Hz. Musa ile ilgili kıssadan “Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul...” (18/65) diye sözü edilen şahsın Hızır olduğu ileri sürülmektedir. Bir inanca göre Hızır’ın, Yahudilikteki Eliyahu Anavi’ye koşut bir konumda olduğu söylenebilir.