“Veyadata ayom vaaşevota el levaveha. Ki Ad... U AE: loim başamayim mimaal veal aarets mitahat en od – bu günde bilecek ve kalbinin üzerine koyacaksın ki Aşem göklerin ötesinde ve yerin altında Tanrı sadece O’dur ve başka yoktur.”
Başka yoktur ifadesinin klasik açılımı “Başka Tanrı yoktur” şeklinde verilebilir. Bu birçok açıklama yapan Rabi tarafından genellikle kullanılan bir ifadedir. Ancak Munkacz şehrinin Rebbe’si olaya daha farklı bir bakış açısı getirir.
Gemara Sanhedrin 37/A’da şöyle bir öğreti vardır. “Her insan bunu bilmeli ve söylemelidir. Kâinat benim için yaratılmıştır.” Elbette ki bu ifade kâinatın bir kişinin ihtiyaçlarını karşılamak için yaratıldığı anlamına gelmez. Aksine kişi kendini her zaman sorumlu hissetmeli ve tikun olan yani dünyanın onarımı bir anlamda daha güzel bir yer haline gelmesi için çaba göstermelidir. Sözgelimi kâinat ilk yaratıldığı zaman Adam Arişon tek başına tikun olam’dan sorumluydu. Günümüzde dünya üzerinde milyarlarca insan yaşamasına rağmen kişi başkalarını da bu konuda eğitmek için üşengeç davranmamalıdır. Herkes öncelikle üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Fakat Tanrı’nın istediği insanları tikun olam’a katkı sağlamaları için Tora’nın yoluna davet etmeyi başarmaktır.
Munkacz şehrinin Rebbe’sinin yukarıda belirttiği de buna paraleldir. Kâinatta hepimizin büyük sorumlulukları vardır. Tanrı’nın her yerde olduğunu bilerek sorumluluklarını mutlaka yerine getirmen gerekir. Çünkü sorumluluklarını yerine getirecek kişi senden başkası değildir ve olmayacaktır.
Acaba tek başımıza bile sorumluluklarımızı yerine getirebilmemiz dünyaya ne kazandıracaktır? Bu sorunun cevabı aslında Avraam’da saklıdır. Avraam tek başına dünyada paganizm ve çok tanrılı inançlarla mücadele etmiş ve insanları Tek Tanrılı kültüre yaklaştırmayı bilmiştir. Bunu da yaparken hiç bir zaman zor kullanmamış, her zaman karşısındakine olumlu ve saygılı bir şekilde yaklaşmayı esas edinmiştir. Midraş’ın verdiği bilgiyi birçoğumuz biliriz. Avraam’ın çadırı her taraftan açık olan bir çadırdır. Misafirlerini en iyi şekilde ağırlayan atamız onlara yiyecek ve içecek sunması ile ünlenmiştir. Teşekkür zamanı geldiğinde de “bu ikramlar benim değil, ancak Tanrı’nın bizlere bir hediyesidir” diyerek misafirlerini saygı dolu bir eğitimle Tek Tanrı’ya inanmaya yönlendirmiştir.
Hepimiz Avraam’ın izinden gitmekle mükellefiz. Saygı ve anlayış dolu bir yaklaşımla geniş kitleleri olumlu bir şekilde etkilemek ve onlara Tora’nın güzelliklerini öğretmek mümkün olacaktır.