Son zamanlarda duydum. Latince bir deyiş. Çok hoşuma gitti...
Şimdi, tam şu anda, bu çağda; buna çok ihtiyacımız var diye düşündüm...
Festina lente...
- Yavaş yavaş acele et!
- Tavşan aklına dur de, kaplumbağa aklını yücelt!
Tam bir oximoron...
Severim böyle zıt anlamlı, çelişkili, uyumsuz kelimelerin bir arada kullanılıp, yeni bir anlam ifade etmelerini.
Oximoron’da Latince kökenli. Oxus > keskin, moron > aptalca demek.
“Korkunç güzel, sessiz çığlık, yaşayan ölü” de bu kategoride cümlecikler.
Ve anlatmak istediklerini ne güzel, şıp diye tarif ediverirler.
Aslında giderek ve iyice oximoronlaşıyoruz.
Her şey çok hızlı akıyor. Çelişkiler, zıtlıklar arasında hibrid-ifrit ilerlemeye çalışıyoruz.
Çoğumuzun en sık söylediği şaşkınlık ve sızlanma cümlecikleri;
- Günler mi kısaldı ne?
- Sanki artık 24 saat yaşamıyormuşum gibi!
- Gün bitiveriyor...
- Daralıyorum, sıkılıyorum, mutsuzum
- Ne yapacağımı bilemiyorum
- Olmuyor ki!
Yetememe, yetiştirememe, geride, aşağı kalma ve eziklik hissi ‘çağdaş’ insanın tipik duygusu...
Ya da tam tersi; çokluklar altında boğulma, aşırı yüklenmiş, istiab haddini aşmış kamyon gibi hissetmek...
Hani karayolunda bazen görürüz ya; üstüne kendisinden büyük yük bindirilmiş, tekerlekleri yana açılacak gibi, ha devrildi ha devrilecek, yamuk yamuk, yana yatmış giden araçlar...
Onlar gibiyiz...
Ne işimize, ne ailemize, ne arkadaşlarımıza, ne de kendimize yetmiyoruz!
En çok da para yetmiyor...
Üstüne sağlık, huzur, mutluluk fukarası olmak da cabası.
Gereğinden fazla yükleniyoruz! Yaşamımızı gereğinden fazla kalabalıklaştırıp, karmaşıklaştırıyoruz!
İsteklerimizi, giysilerimizi, yapacaklarımızı, yediklerimizi, içtiklerimizi, internet başında geçirdiğimiz zamanı, televizyon seyretmeyi, sosyal ağlara takılmayı, sorumluluklarımızı, borçlarımızı, yapılacak işler listelerimizi…
Arttırdıkça arttırıyoruz...
Sonra onları ödemek, saklamak, korumak, kollamak, organize etmek, yönetmek, yapmak, sürdürebilmek için...
Daha da karmaşık sistemler kurmak, daha çok kazanmak, daha çok çalışmak, hızlanmak zorunda kalıyoruz.
Teknoloji de bize var gücüyle yardımcı oluyor hani...
Her an, her yerde, her konuda birbirimize bağlıyız. Erişiyor ve erişiliyoruz…
7/24 online hayatta, teyakkuzdayız!
Maillerimiz, Facebookumuz, Twitter’ımız, Foreaquare’imiz, Friend Feed’imiz, Linkedin’imiz, sms’lerimiz,
iPhone’umuz, iPode’umuz, BlackBerry’miz şimdi iPad’imiz...
Her an, her yerde, her şey, herkes bizimle!
Biz de onlar sayesinde binlerce, milyonlarca kişinin yanındayız.
Herkes birbirine bir tık kadar yakın... Hem sayısal, hem derinlik hem muhabbet açısından, siber arkadaşlarımız, etten-kemikten arkadaşlarımızı geçer oldu.
Loop’un içinde dönüp duruyoruz ve deli danalar gibi koşturuyoruz.
Örümcek ağına takılmış gibi sıçrayıp, duruyoruz...
Ne için?
Belli değil? İyice ucu kaçtı!!!
İnsanlık öyle bir hale geldi ki aslında yaşaması için sadece temiz hava, su, gıda, barınma, örtünme gibi temel ihtiyaçları sağlaması yetecek iken...
Yarattığı tüketim toplumu şuursuzluğu ile gerekli gereksiz çoğaltma ya da azaltma, satın alma, sahip olma, elde etme, bitirme, yenileme kudurukluğu yaşıyor.
Hiçbir şey yetmeyecek, bitmeyecek zannediyor... Tüketim kuduzu olmuş gibiyiz.
Her şeyi… Başta kendimizi, en önce en sevdiklerimizi ‘bitiriyoruz!’
Üstelik tüm bunları;
- Kendimizi daha iyi hissedelim
- En sevdiklerimizin hayrına olsun
diye yaptığımıza inanıyor, öyle sanıyoruz...
Gazeteler, televizyonlar, sosyal âlem, dergiler, internet siteleri vs.
Her an bizi o şahane yemekleri yemeğe, içecekleri içmeye, abur cubur atıştırmaya kışkırtırken; yine aynı mecraların sayfalar dolusu sağlık sayfalarında, saatler süren sağlık programlarında, en çok tıklanan internet sayfalarında, milyonlarca takipçisi olan sosyal paylaşım ağlarında
- Onları yersek, içersek, yaparsak başımıza gelecekler
- Daha az yememiz, hatta hiç yemememiz, katiyen yapmamamız
gerektiği anlatılıyor. Hayatımız Oximoron!
- Sigara paketlerinin üstünde alenen ‘öldürür!’ yazıyor,
- Ama bizler bir taraftan üretiyor, bir taraftan satıyor, bir taraftan da içiyoruz...
Yazarken bile yoruldum, kayboldum!
Festina lente...
Yavaş yavaş acele edelim...
Tavşan aklımıza dur, kaplumbağa aklımıza geç diyelim...
Ufuk TARHAN kimdir?
Türkiye’nin önde gelen Fütüristlerinden olan Ufuk Tarhan, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Ekonomi bölümünden mezun oldu. 1982 yılından bugüne, bilişim, telekomünikasyon, tarım ve hayvancılık, ilaç dağıtım gibi sektörlerde ve çeöşitli şirketlerde üst düzey yönetici, genel müdür, başkan yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olarak çalıştı. Türkiye’nin ilk fütürist şirketi M-GEN Gelecek Planlama Merkezi kurucu ortağı olarak çalışma yaşamına devam eden Tarhan, bunun yanı sıra Bahçeşehir Üniversitesi CO-OP Direktörlüğü görevini yürütmektedir. Tarhan aynı zamanda Fütüristler Derneği başkanıdır.