Geçenlerde çalışmalarımla ilgili sunum ödevi almış bir üniversite öğrencisiyle söyleşirken, söz nasılsa mutluluğa geldi. Kitaplarımdaki birkaç yazıya dayanarak, bu duyguda neden bir süreklilik olmadığını sorgulamak istedi. Daha da somutlaştırmak için şöyle bir soruyla konuya yaklaştı:
- Diyelim ki, mutlu olmak için tüm olumlu koşullara sahibiz: Sağlıklıyız, varsılız, güzel bir aile ve çevre ortamında yaşıyoruz, başarılıyız... Bu durumda neden sürekli mutlu olmayalım?
Karşımda oturan gence, öncelikle yaşını anımsattıktan sonra, söylediklerinin kuramsal olarak doğru, ancak gerçek yaşamda hiç de öyle olmadığını anlatmaya çalıştım. Ayrıca mutluluğun, bana göre kısa süreli bir duygulanma olduğunu, onun düşündüğü ve öne sürdüğü koşulların, ancak ferahlık, gönenç, iç rahatlığı, refah, tasasızlık, dirlik, dinginlik gibi farklı sözcüklerle açıklanabileceğini söyledim. Sıraladığım kavramlar biraz kafasını karıştırdıysa da, karşı çıkışını sürdürdü:
- Sanıyorum sözcüklerle oynuyorsunuz! Kuşkusuz bu tür soyut bir kavramdan, bir genelleme, matematiksel bir kesinlik beklemiyorum; ama bu yaklaşımınızla mutlu insan yoktur mu diyeceğiz?
- Yanlış anlıyorsun! Ben yalnızca bir insanın mutlu ya da mutsuz anları vardır, diyorum. Bu da sürekli değildir. En mutlu olduğumuzu sandığımız anlarda, bir mutsuzluk tohumu yavaşça yeşermeye ve pusuda beklemeye başlar. Hiç beklemediğimiz bir anda da bütün günümüzü karartabilir. Ya da tam tersine nerdeyse karalar bağlayacak kadar mutsuz olduğumuzda, alacağımız güzel bir haber, yanan bir umut ışığı, yaşamımızı yeniden aydınlatabiliyor.
Mutluluk konusu üstüne saatlerce söyleşebilirdik. Daha çok uzatmadan, genç arkadaşıma bir öykü anlattım.
Büyük kedi, kuyruğuyla oynayan küçük kediye sormuş:
- Neden kuyruğunu kovalayıp duruyorsun?
Küçük kedi şöyle yanıtlamış:
- Bir kedi için en güzel şeyin mutluluk, mutluluğun da kuyruğum olduğunu öğrendim. Kuyruğumu kovalıyorum, onu yakaladığım zaman, biliyorum ki mutlu olacağım!
Yaşlı kedi gülümsemiş:
- Gençken ben de senin gibi, mutluluğun kuyruğum olduğuna inanıyordum. Yıllar geçtikçe anladım ki, ne zaman onu kovalasam, o benden uzaklaşıyor, ne zaman kendi işime baksam o hep peşimden geliyor.
Söyleşimiz bitip yalnız kaldığımda konuştuklarımızı bir kez daha düşündüm. Sanırım tartışmamızdaki asıl sorun, birçoğumuzun da yanlış değerlendirdiği gibi, kavramlara olan yaklaşımımızdan kaynaklanıyor. Farklı duygulanmalara mutluluk adını verirsek, konuya hiçbir zaman son noktayı koyamayız.