Bu güne değin sevgi konusunda sayısız yazı ve kitap okudum. En yalın anlamdaki iki insan arasındaki ilişkiden, tüm insanlığa, doğaya, Tanrı’ya yönelmiş sevgiye kadar... Okuduklarımdan birçoğu, konuyu körün fili tanımladığı gibi bir yaklaşımla ele alıyor. Aslında böyle olması da çok doğal; çünkü sevgiyi yalnızca duyumsarız, ama onu anlatmaya gelince her birimiz kendi bakış açımız, bilgi dağarcığımız, deneyimlerimiz doğrultusunda dile getirmeye çalışırız.
Kuramcıların söyledikleri bir yana, yazmaya soyununca anlatmaya çalıştığımız doğrudan bizim sevgimizdir; yaşadığımız, duyumsadığımız, deneyimlediğimiz, anladığımız sevgi! Bu yüzden, bu duyguyu kaleme alanların düşünce ve yaklaşımları, doğal olarak birbirlerinden çok farklı olacaktır. Ben elime geçtikçe hepsini ayrı bir keyifle okuyorum. Doğal olarak da, bu konudaki yaklaşımları yeri geldiğinde okuyucularımla paylaşıyorum. Binlerce yıldır sevgi üstüne yazılanlar nasıl ki her zaman güncelliğini koruyorlarsa, insan var olduğu sürece söyleyecek daha çok sözümüz olacaktır diye düşünüyorum.
Sözü şuraya getireceğim:
Bu güne değin gözlemler doğrultusunda yapılmış araştırmaların, duygu ve düşüncelerin ışığında yazılmış sevgi konulu metinlerin yanında, geçenlerde okuduğum YehudaBerg’in Kabala’ya göre sevgi yaklaşımı ilgimi çekti. Kabalistik bir araç olan numaralojiyle yapılan bir araştırma şu sonuçları veriyor:
Eski Arami dilinde sevgi, bir ve gözetim sözcüklerinin sayısal değerleri 13’tür. 13 sayısı, görüldüğü gibi üç düşünceyi birbirine bağlıyor: Sevgi, bir ve gözetim...Berg bu durumu şöyle açıklıyor:
“Kelimeler aynı değeri paylaştığında, aralarında zorunlu bir bağ mevcuttur. Birliği deneyimlediğimizde -kendimizi olduğu kadar, bir başkasını da gerçekten gözettiğimizde- bu sevgidir. Bir ruhun iki yarımının yeniden birleşmesidir.”
Berg, bu sözleri bir adım ileri taşıyarak 13’ün, 12’nin bir fazlası olduğunu, 12’nin de Kabalistik öğretiye göre bencilce gereksinimlerimizin tümünü simgelediğini söyler. Şöyle ki, “bencilce özelliklerimizin üstesinden geldiğimizde ruhumuzun öbür yarısıyla birliği yaratır, gerçek sevgiyi deneyimleriz.”
Peki, bu sözler doğrultusunda gerçek sevgi nedir?
Berg, bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Kabala’ya göre sevgi yaşamın nihai amacıdır. Ancak sevgiyi bulmanın zor olmasının bir nedeni de vardır; bu yüzden gerçek ruhsal eşimizi bulmamız bu kadar zordur.”
Kuşku yok ki her tanım, tartışılacak yeni kavramları da ortaya koyuyor:
Yaşamın son amacı olarak sevgi, zor bulunan sevgi, gerçek ruhsal eş...
Her biri üstünde gerek yaşadıklarımız, gerekse düşündüklerimiz doğrultusunda saatlerce konuşabiliriz. Bu da sevgi kavramı üstüne yoğunlaşmamızı ve bu yolda daha çok olgunlaşmamızı sağlayacaktır!