Bugüne kadar köşe yazılarımın çok azında tıpla ilgili konulara değindim; ama geçtiğimiz hafta sonu fizyoterapist Metin Hara’nın “Alternatif tıp nedir?” konulu seminerini dinledikten sonra bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Son yıllarda “alternatif tıp”tan yola çıkarak, “enerji ile tedavi” popüler kültürün bir parçası haline geldi. Oysa fakültedeki eğitim hayatım boyunca hiçbir dersimizde bir tedavi yöntemi olarak “enerji” bize sunulmadı. Konuyla ilgili oldukça az sayıda bilimsel makaleye rastladım, konu daha erken araştırma safhasında. Öte yandan hastalara sunulan kimi tedavi protokollerinin temelleri yüzyıllara kadar dayanıyor. En basitinden bir ilacın geliştirilmesi için en 800 milyon dolardan fazla para harcanıyor ve klinik araştırmalar 10-15 yılı alıyor.
Metin Hara gerek katıldığım seminerinde, gerekse 14.7.2007’de Akşam Gazetesi’ne verdiği bir söyleşide modern tıbbı reddetmediğini açıkça belirtiyor. Son üç yıldır profesyonel anlamda enerji ile tedavi veren Hara, çalışmalarını “tamamlayıcı tıp” olarak tanımlıyor. Öyle ki elde ettiği “tıbben imkânsız” sonuçlar ile kısa sürede tıp camiasında yankı uyandırmış.
Modern tıptan alternatif (tamamlayıcı) tıbba uzanan yol kanaatimce son derece dikkat edilmesi gereken bir alan. Öyle ki hastaların iyileşme sürecinde aldıkları tedaviye inanmaları, olumlu düşünmeleri gerektiğine tamamıyla katılıyorum. En dramatik tablolarda ve sağ kalım şansının son derece düşük olduğu hastalıklarda dahi iyileşmeler görülebiliyor. Kaldı ki bilim dünyası da, tam tedavi sağlamak ve yaşamı uzatmak için var gücüyle çalışıyor. Bilimsel bir yöntem ve disiplini takip ederek en iyi sonuçlara ulaşabilmek en temel amaç. Bu doğrultuda yeni sunulacak tedavi önerilerini tıp reddetmez, bilimsel yöntemle inceler, yayınlar, tartışmaya sunar ve sonuçta insanlığın yarar göreceği yöntemler uygulamada yerini alır.
Şimdi seminerinde Metin Hara’yı dinlerken aldığım dikkatimi çeken bazı notları paylaşmak isterim. Ona göre,
- Modern tıp, “hastalıkların rastgele ortaya çıktığına” kanaat getiriyor; tedavi yöntemleri “bir bataklığı kurutmaya” benziyor ve tıp, hastalıkların kaynağına in(e)miyor.
- İnsan bedeni, “kendi kendini iyileştirme potansiyeline” sahip.
- Bir kez atlatıldıktan sonra “zihinsel tedavi” olmazsa kanserler nüksle sonuçlanabiliyor.
- Multpl skleroz (MS) “kontrol meraklılarında”, diz problemleri “inatçı ve gururlularda” olabiliyor.
- Migrenin tedavisinin temeli iyi bir cinsel yaşam.
- “Kanser tedavisi için kemoterapi şart değil”; ama soranlara “bırakın” demiyorum, “sorumluluk bana ait değil” diyorum.
Açıkçası, seminerdeki bu sözlere tepki göstermemem elde değil. Tıbbın hastalıklara yaklaşımı, kanser nüksü, yaşlanma, MS, diz problemleri, migren üzerine son sınıf tıp talebesi olarak kitaplarımı açıp, kaynaklara dayanarak en güncel bilgileri sunabilirdim; ama birçok açıdan amacım bu değil. Karar hastaların, sorumluluk bana ait diyerek de “kanser tedavisi için kemoterapi şart değil” diye bir cümlenin sarf edilmesini hiç doğru bulmuyorum; çünkü kimi kanser türlerinde tedavide en etkin yöntem. Eğer kanser hastalarında sözünü ettiği“ enerji tedavisi yöntemiyle” elde ettiği başarılar varsa veya özgeçmişinde belirttiği “tıp dünyasında yankı uyandıran sonuçları”, bilimsel bir zeminde, örneğin bir yayın olarak sunması, çok daha saygın olacaktır. Kaldı ki böylesi tedavi yöntemlerini modern tıbbın reddetmediğini ve daha erken araştırma safhasında olduğunu belirttim.
Metin Hara’nın aldığı fiziksel tedavi ve rehabilitasyon eğitimine ve bu alandaki çalışmalarına saygım sonsuz. Ne var ki, “enerjiyle tedavinin” oturmuş bilimsel bir zemini henüz yok. Bu alanda klinik dışı uygulamalarınsa etik olmadığının altını çizmek isterim. Toplumumuzun, eğitimsel bir amaçla düzenlenen etkinliklerde, yanlış veya eksik bilgiler almasına izin veremeyiz.
50-60 kişilik gruplar karşısında yukarıda belirttiğim sözler dile getirilebiliyorsa, konuya değinmenin bir “sosyal sorumluluk” olduğu inancıyla bu haftaki köşemi kaleme aldım. Hassasiyetimin bu doğrultuda değerlendirilmesini temenni ederim.