Tana ESKİNAZİ ALALU
Okullar başladı, çocukları olan anne babalar, hayatlarını düzene sokacaklarından memnun bir halde çocuklarını okula göndermeye başladı.
Okul, bir taraftan çocuklarımıza ve bizim hayatımıza bir şeyler katarken, diğer taraftan da bazen çocuklar ve anne-babalar için da bir takım rahatsızlıklar da yaratıyor. Yine de Allahtan varlar diyorum ve…Acaba daha iyi nasıl olabilir diye biraz düşünmeyi öneriyorum..
Çocuklarımızı niçin okula yolluyoruz? Biz ebeveynler işlerimizi daha rahat yapabilelim diye mi, çocuk çok bilgi edinsin diye mi, çocuk hayatta ayakta kalmayı öğrensin diye mi, bizim sabrımız yok bu işi bilenler yapsın diye mi, herkes yolladığı için mi, çocuğumuz ve biz geri kalmayayım diye mi? Gerçekten çocuğumuzu neden okula yolluyoruz?
‘Çocuğun tabii gelişimini en iyi şekilde sağlamak için’ gibi bir cevap, güzel sayılabilecek bir cevaptır, ancak oldukça geniş kapsamlı ve ucu açıktır. Bu cevabı detaylandıracak olursak, çocuğun fiziksel gelişimini sağlamak, okuma, yazma ve hesaplama becerisini geliştirmek, dünya hakkında, tarih hakkında bilgi edinmesini sağlamak bunlardan bir kaçı. Ayrıca, başka insanların yaşama şekillerini duymak, daha evvel insanların nasıl yaşadıklarını öğrenmek, çocuğa zaman yönetimi becerisini edindirmek, düzen ve organizasyon öğretmek, terbiye ve tavır öğrenmesi sağlamak, üretimin nasıl yapıldığını görmesini ve yapmayı öğrenmesini sağlamak sayacağımız şeyler içinde, diyebiliriz...
Gerçekte asıl isteğimiz çocuğu geleceğe hazırlamak. Öyle değil mi? Bunu da, bu işi gerçekten bilenlerin yapması. Profesyonellerden beklediğimiz, onlara daha objektif bir şekilde bakıp, -çünkü biz anne ve baba olarak onlara çok da objektif bir şekilde bakamayız, onlar ne de olsa bizim uzantımız- onları mümkün olduğunca etkin, kendilerine, ailelerine, topluma ve insanlığa yararlı birer birey haline getirmeleri, değişime adapte olmaları için onlara destek vermeleri, ayakta kalmayı becermelerini sağlamaları..
Aslen bu eğitimin ilk kökleri beş kuşak evvelinde, evde veriliyordu. Her şeyi evde ailemizle yapar, evde öğrenirdik. Tüm bu eğitim usta çırak ilişkisi şeklinde büyükten küçüğe geçerdi. Herkes yaparak öğrenir, güç ve kapasiteye ulaştıklarında inisiyatif alırlardı. Tabii bütün bunları yaparken bir disiplin ve karakter geliştirme de oluşurdu. Böylece kişi bir sistem öğrenir, üretir, sorumluluk alır, mecburiyetleri yerine getirir ve üretirdi.
Bu döngü içinde bir şeyler öğrenirken esasında gerçekten kişi kendine ihtiyaç duyulduğunu görür, üretimin önemini, sonucun önemini kavrardı.
Şimdiki dünyada amaç ve sonuç birbirinden çok koptu. Çocuklar ve öğretmenler ellerinden geleni yapıyor, ancak amaç ve sonuçlar karışabiliyor. Artık hedefler net değil. Alt hedefler dogma haline gelebiliyor, yani amaç keyifli bir hayat yaşamak için para kazanmak iken, alt hedef, inle de bir üniversiteye kapak atma çok önemli oluyor. Bu uğurda, okunmak istenilen konu mu göz ardı edilebiliyor ve bir dolu çaba sarf ediliyor. Yolculuk sonunda istediklerini alamayan öğrenciler heyecanlarını kaybedebiliyorlar. Özellikle öğrenciler, o kadar çok bilgi ile dolduruluyorlar ki acaba hangisinden hoşlanıyorum diye dönüp bakmaya zamanları ve istekleri kalmıyor. Aynı şekilde öğretmenler de çocuklara en iyisini vermek zorunda hissediyorlar kendilerini, üniversite sınavlarında öğrenciler başarı göstermezse ertesi sene işleri sallantıya girebiliyor. Hız ve bilgi o kadar önem kazandı ki, çocukların kim olduklarına dair detaya girmek, hem öğretmenler hem de öğrenciler için bir lüks sayılıyor. Hangisine zaman ayıracaklar, sonuç olmazsa iş de yok. Anne baba deseniz, bu çocuk nasıl ayakta kalacak, nasıl hayatını sürdürecek, nasıl adam olacak derdinde. Mümkün olduğu kadar çok şey bilsin, ben ve okul ona çok şey verelim ki seçebilsin, derdinde. Tıpkı kendilerinin de yaptığı gibi, bir taraftan günün ayakta kalma stresini yaşarken, diğer taraftan geleceğe bakıp bu hamuru nasıl yoğurabilirim diye düşünüyorlar. Anlayacağınız kolay değil…
Okul sisteminin bunları bize sağlaması için üç paydaşın, yani çocuk, öğretmen ve anne-babanın yardımına ve bunların birbirlerini anlamalarına ihtiyacı var. Hepimiz insanız ve değişik malzemelerden yapıldık, kesinlikle robot değiliz, yani duygu, istek ve vücut (beyin) yapımızı göz ardı edersek devamlı bu üç paydaş arasında gerginlik olur.
Bir çocuğun neyi nasıl yaptığını düşünmeden onu sonuçlara bakarak yargılamak yapacağımız en büyük hata olur. Bu anne-babalar ve öğretmenler için de geçerli.
Eğitimde sonuç değil, yolculuk önemli olmalı. Bunun için de üç paydaşın kendi yolculuğunun da farkına varması ve ona göre de diğer taraflara toleranslı davranması çok önemli. Ben biraz yavaşlamayı ve bu yolculuk boyunca her üç tarafın da kendisini sorgulamasını öneriyorum. İnsan olup bazen hatalar yapabiliyoruz. Bu hataların hiç biri kötü niyetten olmuyor, herkes en iyisini vermek isterken bazen çok hızlı gidip kestirme yolları seçerek, yolculuğa bakma işi göz ardı edilebiliyor.
Unutmayın bazı insanlar, yapıları itibariyle hassas ve mağdur duruma düşmeye daha müsaittir. Ne kadar çok hayal kırıklıklarının üzerinde durursanız o kadar hayal kırıklıkları büyüyecektir. Bizim istediğimiz ise hayal kırıklıklarını değil, başarıları büyütmek…
Fikirlerinizi merak ediyorum, bana [email protected]’dan ulaşabilirsiniz. Sevgiyle kalın.