Kazlıçeşme’yi bilir misiniz?
Bilirsiniz elbette. Sahil yolundan Yeşilköy’e doğru giderken önünden geçersiniz. Semt, adını üzerinde kaz kabartması bulunan mermer bir çeşmeden alır.
Kazlıçeşme deri sanayinin kalbiydi. Hayat orada çok erken başlar, akşamları ise diğer iş yerlerine oranla daha erken kapanırdı. Çalışma koşulları çok zor bir iş dalıydı dericilik. Özetle üç nesil dericilik yapmış olan bir aileden geliyorum. Ayrıntıları bilmem bundan kaynaklanıyor.
Yaklaşık 25 sene evvel arabayla Kazlı’nın önünden geçenler yayılan kesif kokudan dolayı camlarını kaparlardı. Açık havada kuruyan ham derilerle kimyevi maddelerin karışımı bir kokuydu bu. Belki şimdi teknoloji değişmiştir; bilemiyorum.
Kimya mühendisi olan babam, kardeşimle beni ilk kez iş yerine götürdüğünde çok küçüktüm. Yeşil demir kapıdan avluya girdiğimde ilk gözüme çarpan bekçi köpeklerinin çokluğuydu. Geçtiğimiz her yer ıslaktı. Çalışanlar plastik çizmelerle dolaşıyordu. Ardından imalat bölümüne geçtik. Sıra sıra deriler gerili halde dizilmişlerdi. Koku giderek keskinleşiyor, midem de gittikçe bulanıyordu. Gezme faslı bitince, ofise gittik. İlk kez gelen küçük misafirlere çay ikramı yapıldı. Ancak midem özsuyum çok kötü işaret veriyordu. Ve beklenen son, oracıkta istifra ettim. Dericilikteki ilk deneyimim çok hoş olmadıysa da, sonraları benim için ekmek peynir kadar doğal, hatta vazgeçilmez bir koku oldu.
Deri fabrikalarında çok fare olurdu. Kanalizasyonlarda kimyevi madde atıklarıyla beslenirlerdi. Bağışıklık kazanmışlardı. Hatta o dönemlerde latife olsun diye, ‘Bir gün Kazlı yıkılırsa, şehri fareler basacak’ denirdi.
Gel zaman git zaman, dönemin Belediye Başkanı Nurettin Sözen, semti kokulardan arındırmak için Kazlıçeşme’deki deri fabrikalarını yıkma kararı aldı. Karar, Bedrettin Dalan zamanında hayata geçirildi. İş yerlerinin bir kısmı Tuzla’da kendilerine tahsis edilen araziye taşındı. Orada da alt yapı yetersizliğinden mutsuz oldular. Bazıları işlerini kapattı. Onlarca işçi açıkta kaldı. Beklenenin aksine, Kazlıçeşme yıkıldıktan sonra çevrede tek fare bile görülmedi. Yıkımın üstünden yirmi beş yıl geçmesine rağmen arazi bomboş duruyor.
Mesleği icabı, beğendiği her ayakkabı, çanta veya deri ceketi eline alıp eviren çeviren babamın bir öğüdünü hiç unutmadım. ‘Ayakkabıların her zaman temiz ve boyalı olacak. Kişinin olanakları sınırlı olabilir. Ancak bir kutu boya ve bir bez ona uzun zaman için yetebilir’. O zamandan beri yeni tanıştığım bir insanın, özellikle de bir erkeğin önce ayakkabısına bakarım. Boyalı ve temizse mesele yok. Eğer tersi ise, mesaj alınmıştır. Her nedense, bu uygulama türü beni bugüne kadar hiç yanıltmadı…
***
Çevrecilik, ekolojik düzen, günümüzün vazgeçilmezleri arasında. Gündelik yaşantımızda en çok kullandıklarımız arasında pet şişeler ve plastik torbalar yer alıyor. Her ikisinin geri dönüşümünün 400 yıl sürdüğü söyleniyor. Pet şişeler yavaş da olsa yerlerini cam şişelere bırakıyor. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk bir kampanya başlattı. Kendi sorumluluğunda olan yörede naylon/plastik kullanımını yasakladı. Marketlerde artık bez torbalar göze çarpıyor. Aslında birey olarak herkes biraz dikkat ederse, örneğin en küçük alışverişte bile bir poşet verildiğinde, almayıp doğrudan çantamıza atmak da bir başlangıç olabilir.