Kafamızda sürekli bir komplo teorisiyle yaşıyoruz ne yazık ki... Ülkenin siyasi ortamının getirdikleri ve toplumsal çılgınlık haline dönüşen ‘Ezel’ dizisinde mevzu bahis olan konular hepimizi böylesine düşüncelere sevk ediyor belki ancak bir yerde de ‘stop edip’, paranoyayı kenara koymanın hepimize faydası var.
“Kapıcı gazetenin verdiği eki acaba kendi evine mi götürdü?”, “Taksici işe götürürken beni niye öbür yoldan götürüyor, acaba kazıklamak mı almak istiyor?”, “İşyerindeki bu çocuk sürekli üzerime oynuyor, acaba ayağımı mı kaydırmak istiyor?”, “Müdür bütün ağır işleri bana yükleyerek neyin hesabını yapmaya çalışıyor?”, “Garson hesabı şişirmiş mi?”, “Yan komşu bende gördüğü koltuğun aynısını mobilyacısına mı yaptırıyor?” vesaire, vesaire... Bitmek bilmez bu liste... Kafamızda sürekli bir komplo teorisiyle yaşıyoruz ne yazık ki... Ülkenin siyasi ortamının getirdikleri ve toplumsal çılgınlık haline dönüşen ‘Ezel’ dizisinde mevzu bahis olan konular hepimizi böylesine düşüncelere sevk ediyor belki ancak bir yerde de ‘stop edip’, paranoyayı kenara koymanın hepimize faydası var. Yoksa maazallah cümleten Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ni boylayıp, kendi öz fikrimizi yeniden kazanabilmek için takvim yapraklarını tek tek yırtmak durumunda kalacağız...
Nereye mi geleceğim? Futbol dünyasını saran ve hepimizi etkisi altına alan toplumsal paranoyaya... Fenerbahçe’nin Süper Lig’de şampiyonluğa giden yolunda karşılaştığı rakiplerin kalecilerinin düşük performans göstermesi, sıkıntılara gark etti belirli bir güruhu... İlk olarak Galatasaray maçında Leo Franco’ya yediği golün ardından ‘şikeci’ damgası yapıştırıldı, ardından Kasımpaşa file bekçisi Murat Şahin’in Fenerbahçe altyapısından çıkmış olmasından dem vuruldu! Kasımpaşa-Fenerbahçe karşılaşmasında Murat’ın golü bilerek yediği iddia edildi, tıpkı akabinde Eskişehirspor kalecisi Vanja Ivesa ve Ankaragücü kalecisi Serkan Kırıntılı’nın kasıtlı olarak Sarı-Lacivertliler’den gol yediklerinin ileri sürülmesi gibi... Unutmadan, Beşiktaşlı Bobo da Fenerbahçeli Alex’in yakın arkadaşı olduğu için derbi maçındaki penaltıyı kaçırdı!
İsmi geçen kaleciler, her ne kadar kaliteleri ve yeterlilikleri tartışılır olsa bile Süper Lig’de forma giydiklerinin farkındadır elbet. Dolayısıyla bu deneyimli eldivenleri böylesine üst düzey bir ligde ‘satın alabilmek’ mümkün müdür, Allah aşkına!.. Bırakın artık komplo teorilerini... Pazar gecesi bir televizyon kanalında yayınlanan programda, Ankaragücü kalecisi Serkan Kırıntılı’nın Fenerbahçe maçından 4 gün önce Bağdat Caddesi’nde dolaşması eleştirildi yahu! Neymiş efendim, Serkan söylentilere davet çıkarmış turlanırken... Hatta Serkan’ın bu gezintisi, eski bir hakem ve halihazırda doktorluk yapan bir yorumcu tarafından şu örneğe benzetildi: “Serkan’ın Fenerbahçe maçından önce Bağdat Caddesi’nde gezinmesi, gecenin 11.30’uğunda Tarlabaşı’na mini etekle çıkmakla aynı manaya gelir. İkisinde de kendine laf geleceğini bilirsin...” Nesiniz siz, hakim mi? Sizin başrolünde oynadığınız hayat çekilmez vallahi...
Geçtiğimiz sezona göre on iki puan önde olan ekip buraya rakip kalecilerin yaptığı şikeler ve şaibeli galibiyetlerle mi geldi? Oynadığı son dokuz maçta sekiz galibiyet alan ve bu karşılaşmaların tümünde kalesini gole kapatan bu ekip, sıradaki hangi kaleciye teşvik primi göndereceğini mi hesaplıyor hafta içerisinde? Yoksa Mart ayı başından bu yana yeşil sahada bir kimlik mi ortaya koymaya çalışıyor; İtalyanların o meşhur ‘yemez ama atar’ formülünü yeniden hayata geçirerek? Gökhan Gönül’ün omzundaki sakatlığa rağmen her maç büyük bir özveriyle mücadelesi, 39 derece ateşle takımını yalnız bırakmayan Alex gibi bir kaptana sahip olunması, Emre Belözoğlu’nun seneler sonra performansını arzulanan bir seviyeye yükseltmesi, ilk sekiz haftada sekiz galibiyetlik bir seri yakalayan ancak devamında bocalayan, son düzlüğe ise mükemmel bir kondisyon depolayarak giren atletin ‘dahiyane’ yarış taktiği midir Fenerbahçe’yi şampiyonluğa götüren yol, yoksa Serkan Kırıntılı’nın hafta içerisinde Bağdat Caddesi’nde gezinmesi mi?
Hayata ister sarı-lacivert, ister sarı-kırmızı, ister siyah-beyaz, istersen de mor-beyaz bak; bil ki güneş balçıkla sıvanmaz. Nokta.