“Çoklarından düşüyor da bunca / Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum / Solgun bir gül oluyor dokununca.”
Bu dizeler size ne ifade ediyor, bir düşünün. Dokununca solgun bir gül olan ne ya da kim? Düşünün...
Zihniniz nasıl bir oyun oynuyor size? Hemen anlayamazsınız Behçet Necatigil’i. Onun şiirlerinde tek anlam yoktur.
Necatigil, somutla soyutu kaleminin ucunda nakış gibi işlemiştir. Okudukça her kelimesinde hem ondan hem kendimizden bir şeyler buluruz, kelimelerin içindeki anlam derinliklerini kendimizle doldururuz. Onun şiirlerinde ev, aile, çevre, aşk, bunalımlar, hastalıklar, yalnızlık ve ölüm temaları vardır. Dille ustaca oynaması eski üslupla yeniyi birleştirmesi sayesinde hemen her yaş grubuna hitap eden bir şair olmayı başarmıştır.
Sağlam şiirleriyle edebiyatımızın temel taşlarından biri olan Behçet Necatigil, pek çok edebiyatçı gibi edebiyat öğretmenliği yapmış, Demir Özlü ve Hilmi Yavuz gibi yazın dünyamızın önemli isimlerinin öğretmeni olmuştur. Hilmi Yavuz’a göre Behçet Necatigil’in şiirlerini yazdığı oda dünyadan büyüktür. İçindeki fırtınalarla, fırtına öncesi sessizlikler dizelerinde yer kapmak için yarışır adeta.
Onun üslubunda, insanın içine hüzün veren, neye meraklandığını bilmediği halde insanı meraklandıran, onu harekete geçirecekmiş gibi yapıp yerinden kıpırdamasına engel olan bir geliş gidiş, tuhaf bir boyun eğiş, isyan ettiren bir kabulleniş vardır. Edebiyatla felsefe onun şiirlerinde zamanı unutmuş iki insan gibidir.
Zaman, onun için farklı işler:
“Sarkaçlar gibi şimdi sallanır / Dünle yarın arasında düzensiz.
Ya çok ileri gider ya da çok geri kalır, / Düzgün işletemeyiz”
Zamanla, bir topacı çevirir gibi, bir yumağa ip sarar gibi oynar Behçet Necatigil. Geçmez gibi görünerek bizi aldatan ve fark ettiğimizde de bize çoktan el sallayıp giden zamanı kullanarak, kaybettiklerimizi, kaybettiğimizi fark etmediklerimizi bize hatırlatır:
“Sevgileri yarınlara bıraktınız / çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız / sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden / (Siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi / kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı / siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk / geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde / açan çiçekler vardı, / gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz / yahut vakit olmadı”
Behçet Necatigil’i en çok bu dizelerle tanırız.
Hayatı ertelemeyi alışkanlık haline getirdiğimiz, zamanında hareket etmeyi her zaman isteyip hiçbir zaman edemediğimiz, daima bir yerlere, birilerine geç kalışlarımız yüzünden bu şiirde ona hem hak verir, hem de için için kızarız.
Dokununca solgun bir gül olan şey ya da kimse her neyse ya da her kimse acaba söylenemeyip ertelenmiş midir?
Düşünün bakalım.
Necatigil’in dediğine bakarsak:
“Her aşktan geriye kaç şiir kalır, ona bakalım!”