Edirne kırıntıları

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
2 Haziran 2010 Çarşamba

Arkadaşımız Mois Gabay’ın Edirne gezisi izlenimlerini okuyunca belleğimde bazı çağrışımlar oluştu.

Bir atasözümüz: “At alacaksan köyünden alacaksın” der. Şimdilerde geçerliliğini yitiren bu anlamlı özdeyiş, belli bir döneme kadar kız istenirken en çok dikkat edilen niteliklerden biriydi. Nitekim söze dökülmediyse de Edirne kökenli olan kayınvalidem, aynı yöreden bir gelin aldığına için için sevinmişti. Oysa işin doğrusu konu ile tek bağlantı anneannemin Edirne doğumlu olmasıydı. O da çocukluğunda İstanbul’a göç etmiş. Ailemin anne tarafı soyağacı araştırmalarında anneannemin atalarının da aynı kentten geldikleri ortaya çıktı. Hatta aralarında büyük dedelerinden Rav Behmuaras’ın Edirne Hahambaşısı olduğu söylendi. Öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Günümüzde laik/geleneksel bir yapıya sahip olan ailemin böylesi geçmişi olması ilginç…

Rahmetli kayınvalidem Edirne  kökenli olduğuma sevinedursun, ben de İstanbullu oluşumla gurur duyardım. Ta ki, bir gün babam: “O kadar gururlanma. İstanbullular kırmızı elma gibidir; dışı parlak ama içi koftur” diyene kadar. Ama doğrusu bu, ben İstanbulluyum.

***

Kayınvalidemle kayınpederimin birbirlerine olan tutkularını yaşıtları anımsayacaktır. Her ne kadar kayınpederim on yaşındayken İstanbul’a  St. Joseph’te eğitim alması için gönderildiyse de, zaman zaman Edirne’ye geri dönüşler yaptığını varsayıyorum. Zira ikilinin Bülbül Bahçesi’nde sıkça vakit geçirdiğini ve hangisi olduğunu bilemediğim bir köprünün üstünde yaptıkları yürüyüşler dinlediğimiz öyküler arasındaydı.

Kayınvalidemin genç kızlık soyadının ‘Antika’ olduğunu ilk duyduğumda şaka yaptıklarını sanmıştım. Sonraları Antika’ların Edirne’nin ünlü ailelerinden olduğunu öğrendim. Kayınvalidem Ester Levi’nin babası Salamon Antika zahireci, mandracı ve aynı zamanda sarrafmış. Meriç ve Tunca nehri kenarında zahire ambarları varmış.

Ester’in amcası İzak Antika, içinde yeşivası olan bir konakta yaşarmış. Toplumumuza uzun yıllar hizmet veren sünnetçi Eli Geron, söz konusu yeşivadan mezun olan öğrencilerden biridir.

***

Gelelim kayınpederim Nesim Levi tarafına…

Aile Edirne’de iç içe üç bahçeden oluşan iki katlı ahşap bir evde yaşarmış. Bahçelerden biri çiçek, diğerleri sebze ve meyve içinmiş. ‘Tüccar terzi’ olarak tanınan dini bütün baba Salamon Levi hem kumaş satar, hem elbise dikermiş. Diğer esnaflarda olduğu gibi iş yeri ile ev yürüme mesafesindeymiş.

Günlük yaşam; ev, iş ve ibadet etrafında dönermiş. Cuma gecelerinin yanı sıra, cumartesi sabahları sinagog çıkışı verilen Seuda’da geniş aile ve komşular bir araya gelirmiş. Sofrada bulunanlar arasında bulemas, boyos, borekas, frejalda ve fırında yumurta da varmış. Nesim Levi’nin büyükbabası Nesimaçi Levi böyle günlerde kürdîsini giyer gelirmiş.

Nesim Levi’nin amcası İzak Levi, Edirne’deki Alliance Okulu’nun parlak öğrencilerindendi. Her ne kadar Fransa’da yüksek öğrenim yapmaya hak kazandıysa da, gönüllü olarak orduya yazıldı. Dört sene savaşarak, İstiklâl Madalyası ile geri döndü. İzak Levi’nin madalyası ile olan resmi günümüzde Türk Musevileri 500. Yıl Vakfı Müzesi’nde sergilenmektedir.

***

Yazdıklarım ‘Edirne’ sözcüğünün çağrıştırdığı, hafızamda yer eden birkaç kırıntı. Hep‘keşke’dediklerimizden. Keşke daha çok dinleseydim de kayıt altına alabilseydim. Hepimiz için geçerli olan bir iç yakarış. Madem öyle, şimdiden sonrası için önlem alalım. Zira bugün, bir gün sonra geçmiş olacak!