Birinin eskisi bir diğerinin yenisi oluyor...

Ester YANNİER Köşe Yazısı
2 Haziran 2010 Çarşamba

Hayata baktığımızda gerek düşünsel, gerekse nesnel anlamda birçok olayda bu farklılığa tanık oluyoruz. Aslında “yeni” ne kadar da değişken bir kavram değil mi? Sizin eskiniz benim yenim olabiliyor. Ve ben bunu büyük bir mutlulukla karşılıyorum… Daha doğrusu eskiliğinden hiç gocunmadan, kendime göre eskitene kadar kullanıyor ve başkasına yenisi olarak devrediyorum… Taa ki elimizdekinin miadı dolana kadar bu böyle devam ediyor…

Geçtiğimiz günlerde gazetemizde yaşadığımız özel bir törende Tilda Levi, Yayın Koordinatörlüğü görevini Virna Banastey Gümüşgerdan’a devretti. Bir eski- yeni örneğine daha tanık olduk…  Genelde kişiler koltuklarına sıkı sıkıya sarılırken, değil yerinden kalkmak böylesi bir düşüncenin yakınından bile geçmezken, Tilda’nın kararını büyük bir takdirle karşıladığımı belirtmeden geçemeyeceğim.  Elbette ki görevi devralacak, ona şevkle sarılacak birilerini bulmak da ayrı bir şans… Biliyorsunuz, okudunuz mutlaka ama kendim için bir kez daha yazıyorum; “Tilda sadece profesyonel hayatını sonlandırdı, Şalom’da olmaya ve yazmaya devam edecek”.  Şalom’a  ilk gelişim Tilda’nın  Şalom ailesine profesyonel olarak döndüğü zamana  denk gelir. Yıllar içinde tüm Şalom yazarları gibi bizim de aramızda özel bir bağ oluştu. Bu nedenle burada olması benim açımdan büyük önem taşıyor…

Bundan sonra zaten yıllarca birlikte çalıştığımız Virna ile de uyum içinde olacağımıza eminim…

Hayat o kadar seri, takip edilmesi mümkün olmayan bir şekilde ilerliyor ki, dediğim gibi birinin eskisi bir diğerinin yenisi oluveriyor işte… Önemli olan geç de olsa yakalamak…

Her ne kadar eskiye bağlı bir insan olsam da yeniye, değişime kapalı değilimdir.

Eğer değişimlere kapalıysanız, birkaç ay önce tesadüfen elime geçen bir kitaptan söz etmek istiyorum. Dr. Spencer Johnson’un yazdığı kitabın adı; “Peynirimi kim kaptı?  İşinizde ve Özel Yaşamınızda Değişime Uyum Sağlamanın Etkili Bir Yolu”.  Bir kısmınız aynı arkadaşımın dediği gibi “Aman sen de… Daha yeni mi okudun! Bizim patron epey sene önce bunun İngilizcesini getirmişti.  Şirketteki herkes okudu. Hatta tartıştık bile” diyebilir.

Neyse ki, kitapta konu edilen olayın modası yok, her daim güncel…

Kitabı bilmeyenler için ya da okuyup hafızalarını tazelemek isteyenler için özetlersem; bir labirentte peynir arayan dört farklı karakterin değişimini anlatıyor.

 Öyküdeki peynir yaşamda sahip olduğumuz mesleği, ilişkiyi, parayı, sağlığı, özgürlüğü;  labirent ise, çalıştığımız şirket içinde yaşadığımız toplum ya da sürdürdüğümüz ilişkileri kısaca istediklerimizi aradığımız yeri simgeliyor. Hepimiz bizleri mutlu edeceğine inandığımız peynirimizin peşindeyiz. Peyniri elde ettiğimizde ise kaybetme korkusundan buna sıkı sıkıya sarılıyor, bağlanıyoruz. Kaybettiğimizde de bunalım yaşıyoruz. Hayatımızda-iş yerimizde bir değişim olduğunda her zaman bir tereddüt yaşarız. Ne olacak, ne olacağım?

İşte bu gibi durumlarda kişilerin hangi duygular içinde, nelerle savaşmak ve başa çıkmak zorunda kalıyor gibi sorunlara rehber niteliğinde bir kitap… Şiddetle tavsiye ederim…