Edirne, Kırklareli, Çanakkale, Tekirdağ, İstanbul, Bursa, İzmir, Milas, Ankara, Tokat, Adana, Hatay, Van’da yaşadım ve azalarak yaşamaya devam ediyorum… Bu toprakların bir zenginliği olan kültür geçmişimi elimden geldiğince korumaya çalışıyorum.
Ben bir Türk Yahudisiyim… 1492’de padişah fermanı ile kabul edilmiş olsam da bu topraklardaki köklerim 500 küsur seneye dayanmıyor, çok daha önceden beri zaten buradayım. Önceleri Romanyottum, sonra Osmanlı Padişahlığı Yahudisi oldum. Kurtuluş Savaşı’nda savaştım, öldürdüm öldüm. Canımı kanımı verdim, vatan bildiğim topraktan bir avuç vermedim. Cumhuriyetin ilanından sonra da eşit haklarla Türk Yahudisi olmayı tercih ettim.
Yine de bana güvenilmedi 1934’de Trakya’dan sürüldüm, biraz İstanbul’a gittim biraz da ‘istenmiyorum’ diye İsrail’e göç ettim. Ancak daha sonra davasında her zaman yanında olduğum Ata’nın bir emriyle kaldım olduğum yerde…
II. Dünya Savaşı yıllarında 1942’te bu topraklarda yaşamamın vergisini en yüksek katlamasıyla verdim, kazanmadığım kadarı talep edildi. Ödeyemediğimde Aşkale’ye sürüldüm. Sıtma oldum, öldüm…
Nüfus kâğıdımdaki din hanesine Yahudi ibaresi eklendi, pasaportuma özel numara verildi alınmadım…
İtildim kakıldım, “pis Yahudi” oldum, hakkımı aramama bile hak tanınmayınca “korkak Yahudi” oldum… Ama yine de yılmadım…
Edirne, Kırklareli, Çanakkale, Tekirdağ, İstanbul, Bursa, İzmir, Milas, Ankara, Tokat, Adana, Hatay, Van’da yaşadım ve azalarak yaşamaya devam ediyorum… Bu toprakların bir zenginliği olan kültür geçmişimi elimden geldiğince korumaya çalışıyorum.
Her şeye karşın komşu olarak istenmiyorum, üst görevlerde olmam onaylanmıyor, onları küçümsediğimden değil ama eşcinsellerle bir tutuluyorum… Üzülüyorum, çünkü tanınmadan ön yargılarla değerlendiriliyorum.
Oysa tanıştığımda komşularım arasında ailenin bir bireyi olarak görülüyorum, iş hayatında güven telkin ediyorum, saygı görüyor, sözüm senet olarak kabul ediliyor, ülkemin gelişmesine katkı sağlamaya çalışıyorum, en çalışkan-araştıran doktor oluyorum… Okullarda, üniversitelerde öğretim üyesi olarak yeni nesillerin bilinçli yetişmesine uğruna çaba sarf ediyorum. Yurt dışında birçok Türkiye karşıtı girişime cansiperane karşı duruş sergiliyorum çünkü ben bir Türk Yahudisiyim.
Aynı yağmurda ıslanır, aynı suyu içer, aynı geçim savaşını yaşar, askere gider, aynı topraklar için savaşır, kanımı akıtırım, Ay-yıldızlı bayrak altında, İstiklal Marşı’nın söyler saygı duruşunda bulunurum. Kayıplara üzülür, yüzümüzü güldüren ulusal başarılarla gururlanırım.
Ancak yine de beni kabul etmek istemeyenler var… Buna neden olarak da; “Ya kendimi tanıtamadım, ya da tanınmama olanak olmadı…” diyorum
Ben bir Türk Yahudisiyim… Sadece dinim farklı… Yoksa tüm duygularım aynı… Salt Yahudi olduğum için yargılanmam ayrı tutulmam canımı acıtıyor…
Hükümet sözcülerinin sık sık dile getirdikleri “Yahudi vatandaşlarımız eşit vatandaşlarımızdır ve Türk Hükümeti güvencesi altındadır” sözleriyle avunsam da, Başbakan Erdoğan’ın Azınlıklar Genelgesine sevinsem de, bu görüşün, bu bilgilerin tabana ne derece yayılmış olduğundan endişe duyuyorum. Türkiye- İsrail arasında herhangi bir anlaşmazlıkta akıllarda benimle paralellik kurulurken, gösteri yapmak üzere toplanan binlerce kişinin mükemmel bir organizasyonla gece yarılarına kadar akisleri evime kadar ulaşan “ Kahrolsun İsrail” çağırışlarıyla ne denli huzur içinde olabilirim. Olaylara tepki verenlerin, galeyana gelmelerinden ve hedef olmaktan endişe duyuyorum.
Benim sadece dinim Yahudi, ne İsrail’in hükümet yetkilisi, ne karar mercisi olmadığım gibi burada da onların temsilcisi değilim…
Geçtiğimiz Gazze olayları sırasında yaşadığım endişe o denli içime işledi ki, şimdi filmin devamı gibi kâbusum geri geldi diyorum… Ben kimseyi dinine göre yargılamazken, kimsenin de beni salt Yahudi olduğum için yargılamasını, günah keçisi olarak görmesini istemiyorum…
Ben Türk’üm. Babam da, dedem de, onun dedesi de bu topraklarda doğdu büyüdü. Çocuklarımı bu topraklarda doğurdum, torunlarımın da Türkiye kökenli değil ben bir Türk Yahudisiyim demesini istiyorum.