David Ojalvo
Bu haftaki köşem için hatırımda başka bir konu vardı. Ne var ki geçmekte olduğumuz günler üzerine ne düşündüğümü yazmamamın doğru olmayacağı kanaatine vardım. Bu benim kimliğim çünkü, bu ülkenin topraklarında yaşayan hepimizin tarihi... İçinde yaşadığım, kafa yorduğum bugünlere kalemim de yabancı kalmamalıydı. Elbette bu gazetede yayımlananları ilk kez okuyacaklar olsun, uzun zamandır takip edenler olsun; önyargıların, yargıların olabileceğinin farkındayım. Bunu böyle bilerek, kabul ederek yazıyorum, yazacağım.
***
İnsani yardımda bulunmak üzere yola çıkan filonun yolculuğunun can kaybıyla sonuçlanacağını hiçbirimiz ne tahmin edebilir, ne de bilebilirdik. O korkunç Pazartesi gününün akşamında arkadaşlarıma şu mesajı yazdım: “İsrail’in düzenlemiş olduğu askeri operasyon ve sonuçları için, en az sizler kadar üzüntülü ve mutsuzum.” Cemaat olarak üzüntümüz gazetemizin geçen haftaki sayısında da yer aldı. İsrail’in attığı her adımın yansımasını ister istemez üzerimizde hissediyoruz. Dolayısıyla barışa engel her olay, insanlıktan uzaklaşılan her olay, dünyayı herkes için daha az yaşanılır bir yer haline dönüştürüyor.
Arkadaşlarıma yazdığım mesajın bir de devamı vardı. “Acıyı ‘Müslümanlık’ veya ‘Yahudilik’ boyutuna çekmeden paylaşabilirsek, ‘insanlık’ özlemimize belki bir adım olsun daha yaklaşabiliriz.”
Pazartesi günü, kimine hak verdiğim bir tepki süreci başladı. Hak vermediğim tepkiler ise, aynı zamanda beni kaygılandıranlardı.
***
“İsrail halkı ayrıdır, İsrail yönetimi ayrıdır. İsrail halkına düşmanlığımız yoktur ve olmamalı.” dedi CHP lideri operasyonun ardından verdiği ilk demeçlerde (Cumhuriyet, 4.6.2010). İsrail halkına yönelik bir düşmanlığın olmadığını ifade edebilmek, benim için de keşke CHP’nin liderinin dile getirdiği gibi olabilse. Ne insan yaşamına kastedenleri ne de buna bağlı olarak insanoğlunun yaşam ve ölüm sınırı çerçevesinde kendisini savunmak zorunda kalışını anlayabiliyorum. 21. yüzyılda bu şekilde ölümü ele almak bile başlı başına tüyler ürpertici. Hiçbir ülkeyi savunamayız böylesine ölümler karşısında. Buradan hareketle İsrail halkı için bir şeyler söylemenin anlamı var mıdır? İsrail’in de bir solu olduğunun, Haaretz Gazetesi’nden İsrail’i eleştirilen sert makalelerin Türk medyasında da yer aldığına işaret etmenin bir anlamı olur mu? Ya da İsrail halkının, Türk halkı için ne ifade ettiğine kanaat getirmek samimiyetle mümkün mü?
***
‘Düşmanlık’ kelimesi üzerinde durmasak bile, ciddi bir horgörüden bahsedebiliriz. Birçok yönüyle bu son olay, bir kez daha İsrail algısıyla ‘Yahudilik’in bir tutulduğunu telkin ediyor. Üzeri örtülü bir din savaşının ortasında gibiyiz. Kendi adıma çok uzun zamandır dinimi açıklarken, kötü bir şeyler söylüyormuşum hissine kapılıyorum.
Pazartesi sabahının ardından, dolaylı yoldan, çevremde beklemediğim kişilerden, beklemediğim tepkiler gördüm. Hitler’e desteklemeye varan bu tepkiler, bir bilinçsizliğin ürünü müydü? Ülkemizde Yahudi dini ve kültürünü anlatmak konusunda, toplum önderlerinin işbirliğiyle daha çok uzun bir yol kat edilmesi gerektiğini biliyorum. İsrail’le Türk Yahudilerini ayırmaksa, böylesi uzun bir yolun doğal sonucu olacaktı. Olayların en sıcak, tepkilerin en yoğun olduğunu zamanda “Türk Yahudileri vatandaşımızdır, onların İsrail yönetimiyle bir ilgisi yok” demenin etkisi oluyor mudur? 520 yıldır yaşadığınız ülkenizde özel bir biçimde korunmak zorunda kalıyor oluşunuz, özünde üzüntü duyulması gereken bir olgu.
Çok bilinen bir söz vardır: “Siz istediğiniz kadar anlatın; mesele karşınızdakinin anladığı kadardır.”
Türk Yahudisi olmaktan söz ederken, anlaşıldığımı hissetmek istiyorum. Gönlümüzdeki ve aklımızdaki barış aşkı, böylece daha da güçlenecektir.