David Ojalvo
Din olgusu, Tanrı kavramı, insanoğlunun varoluşunun büyük bir parçası olarak günümüze kadar gelmiştir. Bilinen anlamıyla yaşam sürdükçe de, kanaatim, din ve dine dair temaların yerini koruyacağıdır. ‘Ölüm’ karşısında bilgilerin yetersizliği, yaratılışa dair araştırmaların, açıklamaların geniş toplumlar bazında doyurucu cevaplar ver(e)memesi, bir hayatı anlamlandırma çabası söz konusu. Dinler ise, dogmatik yapıları ve kesin ifadeleriyle, herkes için anlaşılır yanıtlar sunmuş, zamanı ve yaşamı bir çerçeveye oturtmuştur. Ne var ki dinlerin inanca dayalı olması, buna karşılık insanoğlunun araştırmacı ruhu, beraberinde düşünsel çatışmaları da getirmiştir. Medeniyetin gelişmesi, laiklik kavramı, özgür iradeye ve seçme hakkına duyulan saygının pekişmesi, dinin daha çok birey bazında ele alınmasına olanak sağlamıştır. Bu süreç ve sürecin sancıları günümüzde de devam etmektedir.
Dinler aynı zamanda bir kurallar bütünüdür ve insanlara doğru, ahlâklı bir yaşam sürmeleri için yol gösterir. Bütünleştiricidir. Gelenek ve göreneklerin bir parçasıdır, kültürel bazda bir zemin oluşturur. Savaşlar için de bir neden olmuştur; ama özünde olması gereken yönü de korumuştur, medeniyete katkıları çok ciddi bir düzeydedir.
***
Dinleri kavramsal olarak ele almak, günümüzdeki yerini iyi anlamak, belki farklı dinlerin benzer yönlerini ön plana çıkarmak, ‘insanlık’ portresini doğru çizebilmek adına gerekli. Bu aynı zamanda bir sağduyu ile ilişkilidir. Bu portreyi doğru çizdiğimiz takdirde de, toplumlar din açısından hem kendilerini hem de azınlıkta olanları daha iyi tanıyacaklardır. Dinin ve vatandaşlık bağının birbirlerine zıt olmadığı görülecek, ırksal kökenlerin farklı bir zenginlik olduğu yeniden hatırlanacaktır.
Kendi kimliğimi algılayışım, hassasiyetim, bu temeller üzerine kurulu.
***
Baba tarafımdan kökenlerim Endülüs İspanyası’na dayanmakta. II. Beyazıt Dönemi’nde Osmanlı İmparatorluğu’na ailem geldi, dedelerim Tekirdağ’da yaşadı. Irksal kökenim nereye dayanır, bilmiyorum. “Hepimiz Adem’in soyundan geliyoruz” sözünün bütünleştirici yönünü benimsemişimdir.
Bazılarına göre, kökenim Orta Asya’ya dayanmıyor, olabilir ve buna göre Türk değilim. “Çevremde kim Türk? Kimin kökeni Orta Asya’dan geliyor?” diye sormayı da anlamsız buluyorum; eğer bu bizi olumsuz bir biçimde ayıracaksa. 1071 yılında, Malazgirt Savaşı’yla Türkler Anadolu’ya geldi. Anadolu’da Türk hâkimiyetinin bugüne kadar olan 940 yıllık tarihin 520 yılında ailem buradaydı. Cumhuriyetimizin 87. yılındayız ve öncelikle vatandaşlık bağım ile Türk olduğum anayasada yazılıdır, bundan gurur duyuyorum.
Yahudiliğime dayanan, başkalarının hatırındaki ırksal yönden çatışmayı çözümlemeyi istiyorum; çünkü benim hatırımda bir çatışma yok. Kimliğimle barışığım. Düz mantıkla kurulan çıkarımlardan, etiketlenmekten yoruluyorum. Aslında bu çıkarımlar, etiketler, çok farklı bir boyutta ülkemizdeki önemli sorunlarından biri. Farklı bir dinden oluşum, en baştan beni bu tartışmaların bir köşesine itiyor.
Son yıllarda yapılan birçok araştırmada Yahudilerin komşu olarak istenmediği ortaya kondu. Şimdi sıra, Yahudilerin ve farklı inanca sahip bireylerin ‘neden komşu olarak istenmediklerini’ araştırmak olmalı. Algılamalar ve farklı olana yargıların ne olduğu bilebilirsek, durum saptamanın bir adım önüne geçebiliriz. Sınırların gitgide ortadan kalktığı, bilgi ve kaynaklara erişimin oldukça kolaylaştığı bir çağda yaşıyoruz. Belirli mesafeler korunuyor olsa da çoğu toplum eskisi kadar kapalı değil. Örneğin, en basitinden, Türk Yahudi cemaatini tanımak için, gazetemizin internet sitesinde altı yıllık bir birikim var.
Ülkemizdeki nüfusun 100,000’de 28’ini oluşturuyoruz cemaat olarak ve toplumsal bazda değişimler, uzun zaman dilimlerine dayanmakta. Yüzyıllara dayanan Anadolu’daki yapı misafirlik, anlayış, hoşgörü ile özdeşleşti. Yakın tarihimiz savaşlarla, krizlerle dolu ve gelecek bir belirsizliği beraberinde taşıyor olabilir; ama kökleşmiş değerler sonraki kuşaklara aktarılarak korunmalı, arttırılmalıdır. Bu ise ancak geniş toplumların eğitimi, katılımı ve isteği ile başarılacaktır.
Not: Toplum sayfası yönetmenlerimizden Ester Yannier’in “Ben bir Türk Yahudisiyim” başlıklı köşe yazısını (Şalom, 9 Haziran) tüm okurlarımıza öneriyorum. Ester’in, açık ve yalın bir anlatımla kaleme aldığı mesajını paylaşıyorum.