Büyükada’da denizden yararlanılan iki sosyal tesis vardır. Biri Anadolu Kulübü, diğeri ise çok daha sonra inşa edilen Adalar Su Sporları Kulübü’dür. İkisi adanın ters uçlarında bulunur. Anadolu Kulübü’nün en güzel bölümlerinden biri asırlık çınar ağaçlarının gölgesinde oturulan bahçesidir. Oturma grubunun ortasında sanırım çok eskilerden kalma küçük fiskiyeli bir mermer havuz vardır. Havuzun etrafındaki büyük beyaz çakıl taşlar çocukların en büyük eğlencesidir. Ne kadar engellemeye çalışılsa da havuza çakıl taşı atmayan çocuk yok gibidir. Dediğim ibi, ağaçların gölgesi ile fiskiyeden gelen su sesi insana huzur verir. En sıcak havada bile tatlı bir serinlik duyumsarsanız. Bahçenin müdavimleri genelde yetmiş yaş üstü insanlardır. Kimileri gruplar halinde sohbete dalarlar, kimileri ise yanında refakatçileri denize gidenleri seyrederek oyalanırlar. Bazen gençten bir tanıdık yanlarına yaklaşır, ayaküstü konuşurlar. Gözlerinin parladığını farkedersiniz o zaman. Geçtiğimiz pazar günü eşimle bahçede oturup sabah kahvesinin keyfini çıkarıyorduk. Önümüzdeki masada önce iki, sonra üç, derken altı kişilik bir grup oluştu. Yakından tanımasam da hepsi ile bir göz aşinalığım vardı. Yaş aralıkları yetmiş ile yetmiş beşti tahminimce. Hepsi bakımlı, saçları yapılmış, giyimleri itinalıydı. Kendi kendilerine yeten, yanlarında yardımcıları olmayan hoş sohbet bir topluluktu. Sanırım kış boyunca birbirlerini görmemişlerdi. Her gelen diğerlerini öptü. Her biri de oturduktan sonra, dikkatimi çeken şu cümleyi tekrarladı: ‘Şükür bu sene de biraradayız.’ Onlar bu sözleri söylerken gerçekten mutluydular. Ama benim içimde bir sızı oluştu. Mutluluk her yaşta farklı kavramlar oluşturuyor. Masadan kalktıktan sonra bir sürü konuşulanların etkisinde kaldım. Ve kendimce bir karar aldım. Hangi konuda olursa olsun hiçbirşey ertelemeyecektim. Amerika’yı keşfetmedim tabi. Belki eksik bir yanımı harekete geçirdim. Zira zaman hızla akıp gidiyor *** Eve dönünce, çok lazımmış gibi, gözüm eski bir telefon defterine takıldı. Hani şu 147-148 gibi numaralarla başlayan defterlerden. Sayfaların arasında gezindim. Dikkatimi çekenlerden biri numara sahiplerinin üçte birinin artık aramızda olmayışıydı. Diğeri ise, meslek grupları ile ilgiliydi. Bazı meslek dalları geçerliliğini yitirmişti, veya kişiler meslek değiştirmişti. Bu arada yaşıtım kişilerin çocukları hiç bilmediğimiz yeni branşalara yönelmişlerdi. Deftere baktım, baktım, atmaya atmaya kıyamadım. Küçücük bir defter bile ne ipuçları veriyor…