1994’te sizi bilmem ama ben 13 yaşındaydım... O yıl Dünya Kupası vardı. O döneme dek futbol topunu bomba sanan ABD halkı, futbolun yeryüzündeki en önemli organizasyonuna ev sahipliği yapacaktı. Avrupa’da yaşayanlar 1994 Dünya Kupası’nı akşamları evlerinde çerez-bira eşliğinde daha rahat izleyebilsin diye cefayı çeken futbolcular olmuş, 35-40 derecelik sıcaklarda meşin yuvarlağın peşinden koşturacağım derken, canları çıkmıştı. 1994 Dünya Kupası’nda Gheorghe Hagi’yi hatırlıyorum, Oscar Cordoba’ya neredeyse 30 metreden inanılmaz bir gol atmıştı. Stoichkov’un Bulgaristanı’nı, Amokachi’nin Nijeryası’nı... Maradona’yı, Klinsmann’ı... Bebeto’yu hatırlıyorum, Roger Milla’yla beraber... İkisi de futbol hafızalarımıza unutulmaz gol sevinçlerini kazımışlardı... Finalde kalede Taffarel’in penaltılara karşı koyduğunu görüyorum, Roberto Baggio’nun penaltıyı tavana dikerek Çizme’yi yasa boğduğunu da... Rahmetli amcamın yazlığında izlemiştim o dünya kupasını... Eğlenceli bi’ yazdı... 1994...
Benden sonra doğan ve yetişen neslin ne kadar ‘zehir’ olduğunu görünce inanamıyorum her defasında... Bizden öncekilerin söylediklerini bazen ben de kendi kendime soruyorum; “Acaba erken mi geldik dünyaya?” diye... ‘1994 doğumlu olmak’ diye bir kavram var, her defasında ‘nasıl yani?’ diye anında kendi kendime sorguladığım... Henüz 16 yaşındalar, 1994 doğumlular...
Geçtiğimiz Pazar günü öğlen saatlerinde, taze umutları ve yeni başlangıçları beraberinde getirmesi umulan yeni yıla sadece 5 kala, 1994 doğumlu futbolcu adaylarının maçında kavga çıktı... Galatasaray ile Fenerbahçe’nin 17 Yaş Altı Takımları’nın, Florya Metin Oktay Tesisleri’nde maçları vardı. Maçı da izlemeye yaklaşık 200 kadar Sarı-Kırmızılı taraftar gelmişti... Ne olduysa bir anda oldu, devre arasında soyunma odasına gitmeye çalışan Fenerbahçeli futbolculara aralarında üzerinde sarı-kırmızıya dair hiçbir aksesuar taşımayan gruptan deri ceketli biri saldırdı, hatta Galatasaray yönetiminin ‘Metin Oktay forması’ diyerek satışa sürdüğü eski tip parçalı formayı giyen benim yaşlarımda biri de bu curcunada ‘aktif rol’ aldı!.. Dediğim gibi, çocuklar kendi aralarında kavga etmedi, sahaya giren 27-50 yaş aralığındaki kişiliklerini oturtamamış, saldırganlık dürtülerini bastıramamış yaklaşık 15 kişilik güruh, 16 yaşındaki bir çocuğun burnunu kırdı, diğer 13 futbolcuya da devlet hastanesinden rapor aldıracak kadar zalim davrandı!..
Pazar günü 17 Yaş Altı maçı izlemeye gelecek kadar futbol ya da takımının sevgilisi isen oturur, adabınla örnek olursun yanındakilere, hele hele 45-50 yaşlarındaysan... 25-30 aralığındaysan ve üzerinde replikası da olsa ‘Metin Oktay’ın formasını giyiyorsa, taşırsın ağırlığını... “O forma kutsaldır nasip olmaz herkese” diye bağırırken iyiydi, ya sen hak ediyor musun bari o parçalıyı?..
Birkaç aydır TBMM Araştırma Komisyonu’ndan ‘Sporda Şiddeti ve Düzensizliği önleme” konusunda çıkacak yasayı bekliyoruz. Halen tasarı aşamasında... Gerçi yasa çıksa ne fark eder? 16 yaşındaki bir çocuğa nasıl davranacağını bilmeyen bir toplum var, bugünlerde... Yarınlarda... Sokaklarda... Belki de yanı başımızda... Kendini eğitemedikten sonra ne fark eder yasa... İyisi mi yapsınlar bi’ jübile; çıkarsınlar parçalı formalarını, bıraksınlar kıyıya köşeye... Deri ceketlerini de koysunlar askılığa... Öylece bir düşünsünler... 1994 ne demek diye...