Jose V. ÇİPRUT
1917 Balfur Deklarasyonu’ndan çok evvel, bir gün İsrail’in birinci cumhurbaşkanı olacağını henüz tahayyül dahi edemeyen genç Hayim Weizmann1’a İngiltere Lordlar Kamarası azalarından biri sormuş: “Dünyada iklimi de mevkii de çok daha cazip sayısız başka yer varken, neden siz Yahudîler ille de bugün kupkuru bir çölden ve eski tarihinizden başka bir vaadi olmayan Filistin’e dönmek istersiniz?” Weizmann demiş ki: “Sualiniz, benim, ‘mahallenizde bu kadar cici yaşlı kadın varken, ille de annemi göreceğim diye yirmi küsur kilometreyi caymadan, yılmadan yürüyüp aşmaya neden o kadar da sevgi, sadakat ve azim gösterdiğinizi’ sizden safça sormaya kalkışmama benzer.” İbranice ‘T’siyon’ kelimesi Kral Davud’un Başşehri Kudüs’e, yeni çağda gurbette gelişmiş T’siyonut (Siyonizm) terimi ise “millî köklere özlem/atayurda dönüş” anlamında kullanılagelmiştir. Bu terim yekpare bir ideolojiye atıfta bulunmak şöyle dursun, sol, sağ, liberal, milliyetçi, dincî, çevreci, yeni çağcı ve sair değişik düşünce ve hareketin yön ve yöntemine verdiği özel tefsir ve takibe göre ayrı ayrı mânâlar almıştır. Bunların tümünü birleştiren tek gerçek Yahudî milleti ile İsrail topraklarının arasında kök salmış atasal ve kopmaz duygusal bağlardır. Nitekim, Aliyah kelimesi komşuya veya yabancıya nefret değil, Siyon’a kavuşma/ gurbete elvedâ/ ata vatanına dönüş anlamında zikredilir.
Mevcut Filistinli demokratik Yahudî İsrail Devletiyle çağdaşça demokratik olabileceği ümit edilen müstakbel Filistinli Müslüman ikinci bir Arap devletinin sürdürülebilir barış refahı içinde dostça yan yana yaşamaları mümkün müdür? Aydın Siyonistler için bu yalnız mümkün değil, elzemdir de: ABD Barış Enstitüsü’nün yeni çıkmış bir raporu2 dikkatimi çekti. Paylaşmayı faydalı buluyorum: 5.6 milyon Filistinli Yahudî ve 1.2 milyon Filistinli Arap vatandaşa sınırları içinde vatan sağlayan İsrail Devleti’nin barındırdığı kültürlerin, müessseselerin, millî ve sosyal-ekonomik kimliklerin ve bunların temel konularda görüş ayrılıklarının bugün bölünmüş bir cemiyet teşkil ettikleri bellidir. Arap-Yahudî ilişkileri (Rabin cinayetinin yılı olan) 1995’ten beri kötüye gitmektedir. Bu durum ya çatışmaya yönelen ‘karşılıklı yabancılaşma’ veya da devamlı bir intibâka delâlet eden ‘müşterek yakınlaşma’ kavramlarıyla tarif ve tefsir edilebilir.
Rapor sonuçlarına göre, 1976-2009 arasında, hem Yahudî hem Arap İsrailliler bir arada demokratik varoluşa niyetli görünmektedirler. İsrailli Arapların 1996’dan beri yalnız Yahudî İsraillilere değil, İsrail Devleti’ne karşı da eleştirel ve saldırgan davranışta bulunmuş olmaları devlet olarak İsrail’in Arap azınlığını, kendi demokratik Yahudî devlet kişiliğini kaybetmeden, telif edebilmesine engel değildir. Araplarsa İsrail’i iki-kültürlü bir devlete çevirmeksizin taleplerine nail olabilirler, çünkü demokratik Yahudî devlet özyapısının ayrımcılık yapmama, Arap azınlığını kapsama ve cemiyeti bütünleme ilkeleri iki tarafın tercih ve görüşleri arasında gerçek bir denge kurmaya muktedirdir. 1996-2010 süresinde bu yönde ilerlenmemiş ve bilâkis Arap-Yahudî ilişkilerinde huzur bozucu bir hava esmişse de, adım adım yürütülecek inkilâp hem karşılıklı güven hem de Filistin meselesinin çözümüne sonuç sağlayabilmelidir. İsrail’in Arap ve Yahudî vatandaşları arasında sakin bir ilişki, o memlekete eşitlik ve tamlanmanın daha da fazla sağlanmasına bağlıdır. Öyle bir ilerleme Filistin konusunun çözümünü kolaylaştıracaktır. Elele ilerleme netice vermezse, durum Arapların tutum ve davranışının katılaşmasına ve her iki tarafın da lüzumsuzca cefa çekmesine neden olacaktır. İsrail’in kendi demokratik Yahudî devlet vasfını kaybetmeden bölgede özgür bir İkinci Filistinli Arap devletinin kurulmasına destek vermesi İsrail’in demokratik ilkelerinin, bir yandan Yahudî diğer yandansa demokratik vasıfları arasında daha da sadakatlı bir denge sağlamış olmak nedeni ile, daha da yükselmesine ve bir halk devleti olarak da İsrail’in içte huzurunun, dışta ilişkilerinin iyiden iyiye gitmesine yardımcı olacaktır.
2011 yılı hepimiz için mutlu ‘yeni bir başlangıç’ olsun!
1 27 Kasım 1874 doğumlu, Dünya Siyonist Kurulu Başkanı, Haim Azriel Weizmann, o mevkiye seçildiği 1 Şubat 1949 tarihinden ölüm tarihi 9 Kasım 1952’ye kadar İsrail Devlet’inin ilk Cumhurbaşkanı olmuştur. Bakteryel mayalama yoluyla aseton imalini mümkün kılan ABE sürecinin kâşifi olan bu kimyager, Rehovoth’da 1934 yılında Daniel Sieff Araştırma Enstitüsü adı altında onun teşebbüsüyle kurulmus, fakat 1949 da onun şerefine ismi değistirilmiş ve bugün dünya çapında ün salmış Weizmann Fen Enstitüsü’nün adını taşıdığı ilim adamıdır.
2 December 2010. Peaceworks No. 67, United States Institute of Peace, Washington, DC.