Dalya ve Lidya birbirine son derece bağlı iki kız kardeştirler. Birbirlerine adeta taparlar. Aynı yuvada kardeşlik şarabını doyasıya tatma şerefine ulaşırlar. Vakitlerini beraber geçirmenin sarhoşluğu içinde vücutlarını manevi bollukla şımartırlar.
Yıllar geçer. Onlar iki genç kızdır artık. Önce Dalya’nın gönlüne sevda ateşi düşer. Aynı mahelleden Natan’la evlenir. Sonra Lidya’ya tanınmış bir ailenin oğlu sevdalanır. O da Silvyo ile hayatını birleştirir.
Herşey masallar gibidir. İki kardeş de hem yeni kurdukları evlerinde huzurlu hem de birliktelerinin dolu dizgin devamıyla mutludurlar.
Dalya bir gün Lidya’ya, “Biliyor musun çok istediğim bir şey var ama olması hemen hemen imkansız. Şu sinagogun sokağında yapılan yeni apartmanda bir ev sahibi olmayı çok isterdim. Çocukken hep sinagogun sokağında oturmayı isterdim. Biliyorsun ama eşimin geliri belli, bu imkansız!” der. Lidya durumu Silvyo’ya açar: “Senin çok tanıdıkların var. Kira öder gibi kredi versinler. Lütfen ilgilenir misiniz hayatım? Bu kardeşim için çok önemli” diye belirtir.
Eşi eve döner. Yüzünde tatlı bir tebüssüm vardır. Lidya, “Tamam oldu mu? Kızkardeşim küçük bir çocukken rüyasında hep sinagogun sokağında bir evde oturduğunu görürdü. O, benden çok farklıdır. Bu onu çok mutlu edecek, çünkü bunun uğuruna inanıyor. Hep bunu diliyor. Oldu mu? Kendim gibi sevineceğim” diye sorar. Eşi “Oldu ama onlara değil bize. Lidya’cığım ev yeni olduğu için fiyat inanılmaz yüksek. Onların ödeyebileceği bir tutar değil. Gittim konuştum ama olmadı. Bir bakayım dedim. Ev muhteşem ve müjdem geliyor. Bir tanesini bize aldım. Artık yeni yuvamız orası olacak. Sevindin mi?” diye sorar. Lidya’nın boğazına birşey takılır: “Bak Silvyo, kardeşim hep o sokakta oturmak ister şimdi ben ona bunu nasıl söylerim?” diye belirtir. Silvyo, Merak etme, oralarda tanıdığım bir emlakçıya not bıraktım. O sokakta bir ev boşalır boşalmaz haber verecekler. Daha uygun bir yer buluruz ve aynı sokakta yaşarız” diye belirtir.
Lidya’nın yeni eve taşınmasına üç ay vardır; çünkü eşi evin içine dekoratör yollamıştır. Kendi kendine şu sözü verir. “Bu sürede ona birşey söylemeyeceğim ve sürekli ona ev arayacağım. Üç ay içinde ona da istediği sokakta bir yer bulmalıyım. İkimiz aynı sokakta olacağız” diye planlar yapar.
Lidya sürekli çıkar ve tek tek bütün sokaktaki evlerin kapıcılarıyla konuşur: “Bakın apartmanda bir ev boşalırsa lütfen beni arayın” diye notlar bırakır.
Dalya kardeşinin biraz garip davrandığını fark eder: “Canım benim bir sorunun mu var? Lütfen benimle paylaş. Senin sorunun benim de problemimdir. Sen bana Tanrı’nın hediyesisin. Allan bana senin gibi eşsiz nitelikte bir melek gönderdi. İyi ki varsın ve benimsin” der.
Lidya ilk defa onda birşey saklıyordur. Aslında amacı ona sürpriz yapmaktır. Ev bulunca iki tane mutlu haberi bir arada verecektir.
Birgün Dalya yolda yürürken uzun zamandır görmediği bir dostu Rayka’yı görür. Rayka, “Eşim bu aralar çok yoğun. Biliyorsun ya kardeşin Lidya’nın yeni evinin dekorasyonunu yapıyor. Silvyo bu işe çok meraklı. Evi saraya çeviriyor. Lidya nasıl? Ne zaman taşınacaklar? Sinagogun sokağındaki yeni ev de muhteşem olmuş” deyince Dalya duyduklarına inanamaz. “Demek kardeşimin gündüzleri bir anda yok oluşunun nedeni buymuş. Yeni evine eşyalar bulmaya gidiyor ve bunu benden saklıyormuş. İnanamıyorum. Neden benden gizliyor? Onu kıskanacağımı mı düşünüyor? Bu olamaz!” der ve soluğu hışımla Lidya’nın yanında alır: “Sana inanamıyorum! Nasıl arkamdan işler çevirirsin. Ev almışsın, içini dayayıp döşüyormuşsun ve benim haberim yok. Gündüzleri bir anda yok oluyorsun. Nerede olduğunu sorduğum geveliyorsun. Kardeşlik bu değil canım? Bana söyleseydim senin adına sevinirdim, mutlu olurdum. Ne zaman söyleyecektin, taşındıktan bir yıl sonra mı? Göz değdireceğim mi sandın? Beni böyle mi tanıdın? Gözüme gözükme. Bir müddet görüşmesek iyi olur” der. Lidya açıklama bile yapamaz. Aradan üç ay geçer. Bu iki kardeş bu süre zarfında birbirlerini görmezler. Lidya yeni evine taşınır ama yüzü hep asıktır. Kimseyi görmek istemez.
Ortak bir dostlarının Bar-mitsvası’nda ikisi de sinagoga gelir. Rabi konuşma yapıyordur, “Size bir anekdot anlatmak isterim. İki yakın arkadaş çölde ilerliyorlarmış. Birbirlerini çok severlermiş. Bir konuda tartışmaya başlamışlar. Biri öbürüne tokat atmış. Tokadı yiyen kişi kumun üzerine ‘En iyi arkadaşım bana tokat attı’ diye yazmış ilerlemişler. Bu sefer tokadı yiyen kişi bir bataklığa saplanmış. Arkadaşı onu kurtarmış. Adam bir kaya parçasının ‘En iyi arkadaşım hayatımı kurtardı’ diye kazımış. Peki birinci olayı neden kuma, ikincisini kayaya yazmış? Sevdiklerimizin yaptıkları hataları kuma yazalım, bir rüzgarla uçup gitsin diye… Yaptıkları iyilikleriyle kayaya kazıyalım asla silinmesin diye. Siz de sizi gerçekten seven insanlar bir hata yapsalar bile yaptıkları güzellikleri asla unutmayın” der demez iki kardeş birbirlerine bakakalırlar. İkisi de birbirlerini çok özlemişlerdir. Bir an dayanamayıp ayağa kalkarlar. Bir mıknatıs misali birbirlerine doğru gelip sarılırlar. İkisinin ağzından da aynı sözler çıkar: “Canım kardeşim beni affet. Sensiz hayat bomboş. Sen benim için çok değerlisin!” Lidya, “Tüm bu süre zarfında birlikte geçirdiğimiz anılar canlandı gözümde. Ne çok hatıramız var birlikte neler yaşanmış neler? Her bir karede sen varsın canım kardeşim? Ne olur beni sevginden mahrum bırakma. Bu, içinde ikimizin de olduğu bir hikâye. Neler sığdırmışız içine neler?” deyip birbirlerine sarılıp kenetlenirler bu iki canciğer yaşam paydaşlar kızkardeşler ve kaldıkları yerden dolu dizgin devam ederler hayatlarına yüreklerinde taze kardeşlik fidanlarıyla…