Geçen gün gazetede Mario Jardel’inbir fotoğrafını gördüm. Galatasaray’a gelişi dünyada olay olan, Atatürk Havalimanı’na özel uçakla inen ve binlerce sarı kırmızılı taraftarın karşıladığı dünya starı, bir pickup’ın tepesindeydi. Resmin altındaki yazıda Jardel’in Brezilya 3. Ligi takımlarından Rio Negro’ya transfer olduğu yazıyordu. Fotoğraf ise karşılama törenine aitti.
Jardel’inhikayesine üzüldüm. Türkiye’ye gelen yabancıların performanslarında düşüş olduğu ve kariyerlerinin ilerleyen dönemlerinde de bu düşüşü engelleyemedikleri her zaman tartışılan bir konuydu. Jardel, bu çerçevede verilen en ciddi örneklerden biriydi.
Bu düşünceye pek katılmamakla beraber Jardel için tehlike zillerinin İstanbul’da çalmaya başladığını kabul edebilirim.
1996-2000 sezonunda FC Porto’da olağanüstü bir sezon geçiren Jardel, Portekiz ligi gibi pek de kolay olmayan bir arenada 125 maçta 139 gol atmayı başarmış, adı Shevchenko ve Van Nistelrooy ile beraber anılır olmuştu. Takip eden sezon Galatasaray ile Süper Kupa’ya uzanmış, 2000-2001 sezonunda 48 maçta tam 58 golü filelere göndermişti. Daha sonra olaylı bir şekilde Portekiz’e dönmek istemiş, Lizbon’un ünlü ekibi Sporting’de 2003’e kadar 62 maçta 85 gol atmıştı.
‘Süper Mario’, şaka gibi bir kariyere ve gerçek dışı istatistiklere sahipti. Ta ki Bolton’a transfer olana kadar. İngiltere’ye gelmeden içki, kumar, depresyon, ailevi sorunlar ve gece yaşamı Jardel’in profesyonel hayatını iyice meşgul etmeye başlamıştı. Bu dönem kilo almaya da başlayan Mario, Bolton Wanderes’ta kendini toparlayamadı. 2004 yılında İngiliz kulübünden olaylı bir şekilde ayrıldı. İstikrardan uzak şekilde yarımşar ya da birer sezon oynadığı Portekiz, Avustralya, Bulgaristan, Kıbrıs kulüpleri derken bugün Brezilya’nın üçüncü liginde top koşturan kilolu, uyuşturucu ve alkol problemi olan, 38 yaşında umutsuz bir futbolcu…
Süper Mario’nun antitezi ise kanımca Nicholas Anelka’dır.
1995 yılında futbol hayatına başlayan Fransız, çocukluğunu geçirdiği tehlikeli Fransız banliyösünde geliştirdiği kişiliğinden midir bilinmez oldukça isyankâr yapıya sahip bir isim. Tanrı vergisi top hakimiyeti, hızlı ve bitirici vuruşları, onu henüz 20 yaşına gelmeden PSG, Arsenal ve Real Madrid gibi kulüplere taşımıştır. Madrid’e transferi olay olmuş, dünyada en genç yaşta en fazla bonservis ücretiyle transfer edilen oyuncu olmuştur.
Anelka’nın sıkıntı ya da sorun çıkarmadığı herhangi bir klüp olmamıştır. Sırasıyla top koşturduğu PSG, Arsenal, R.Madrid, PSG, Liverpool, Manchester City’de gerek takım arkadaşlarını, gerek teknik direktörlerini, gerekse kulübün kendisini küçük görmüştür. Milli takım kariyeri de aynı şekilde tezahür etmiştir. 2000 yılında Teknik Direktör Santini, 2010’da ise Domenech ile kavga etmiş ve Fransa Milli Takımı’ndan uzaklaştırılmıştır.
2004 Haziran’da Fenerbahçe’ye transferi büyük olay olmuştur. İki senelik kariyeri boyunca kendini çok yormasa da buranın kültüründen etkilendiğini her röportajında belirtmiş, sosyal hayatını biraz toparlamıştır. Bu dönem hayatında milli takım sayfasının yeniden açılmasını sağlamış, daha sonra suratına küfür edeceği hocası Raymond Domenech tarafından Kosta Rika ve Almanya maçlarına çağrılmıştır. Anelka da enteresan bir şekilde kariyerinin en belirgin adımını - Jardel gibi - 2006 yılında İngiltere’nin Bolton Wanderers kulübüne giderek yapmıştır. Bolton’da gösterdiği performansla Chelsea’nin dikkatini çekmiş ve Jardel’in tersine kariyer çizgisini yukarı doğru çevirmeyi başarabilmiştir.
İki futbolcu arasında ne fark vardır? İkisinin de Tanrı vergisi yeteneği vardır. İkisinin de çılgın kariyerleri olmuştur. İkisi de bir dönem Türkiye’de bulunmuştur. İkisi de sorunlu kişilerdir. İkisi de Premier League’e farklı dönemlerde fakat aynı takımda top koşturmuştur. Bolton, birinin yükselişi olmuşken diğerinin çöküşünün başlangıcıdır.Sanırım bu sorunun cevabı alın yazısıyla yakından alâkalıdır.