Her canlının kendi yaşam alanı vardır. Örneğin bir çiçek, toprağın ve suyun olmadığı yerde yaşayamaz. Bir balık suyun dışında yaşayamaz, yaşatmaya çalışırsak doğasına aykırı bir iş yapmış oluruz.
İnsan ise değişik bir yaratıktır. Değişik türden ortamlara ayak uydurabilir. Yaşam alanı diğer canlılara oranla daha geniştir yani. Örnek vermek gerekirse bir insan sıcak bir iklimde de yaşayabilir, soğuk bir iklimde de. Ancak soğukta yaşamaya alışmış bir insanı sıcakta yaşatmaya çalışırsanız onun o ortama alışması biraz zaman alır. Bu zaman; geçiş süreci, uyum süreci gibi kavramlarla adlandırılır. Peki, neden anlattım bunu?
Spor Toto Süper Lig’in ilk yarısı geride kaldı geçtiğimiz haftalarda. Hangi TV kanalını açsak, hangi gazetenin spor sayfasını açsak, otoriteler üç büyükleri ilk yarının hayal kırıklığı olarak değerlendiriyor. Ben de kendimce bu konuya bir yorum getirmek istedim; “Büyük kulüplerimizin tamamı şu anda geçiş sürecinde, çünkü hepsi bir iklim değişikliği içerisinde.”
Fenerbahçe dediğimiz zaman aklınıza ilk ne geliyor? Benim aklıma ilk başta gelen şeyler şunlar: Para, zenginlik, yıldız oyuncular, kariyerli teknik direktörler, harcanan milyonlarca Dolarlar,Eurolar…
Bu sezonki Fenerbahçe’ye baktığımız zaman, kariyerli bir antrenör yerine camiaya mal olmuş bir isim olan Aykut Kocaman’ın seçilmiş olduğunu görüyoruz. Nerede Appiahlar? Nerede Anelka’nın yedeğinin Van Hooijdonk olduğu takım? Hiçbirinden eser yok. Belki yıllar sonra iki genç adından söz ettirdi bu sezon Fenerbahçe’de: Okan Alkan, Gökay Iravul. Fenerbahçe yıllardır sahip olduğu kültürü değiştirme yolunda, kendi doğasına ters gitmekte şu an...
Bir de Galatasaray’a bakalım. UEFA Kupası’nı nasıl almıştı Galatasaray? Kendi içinden çıkardığı yıldızlarla. Galatasaray’ın çocuğu Tugay Kerimoğlu ile, altyapıdan gelen Emre Belözoğlu ile, Okan Buruk ile. Teknik direktörü kimdi UEFA kadrosunun? Yine Galatasaray’ın çocuğu Fatih Terim. Bülent Korkmaz’ın çıkık koluyla finalde nasıl kendini paraladığı hâlâ aklımdadır. Galatasaray’ın içinde büyümüş Bülent’ten başka kim oynardı çıkık koluyla, Lucas Neill mı? Yoksa Elanolar, Lincolnlar mı?
Galatasaray son iki sezonda yaptıklarıyla aynı Fenerbahçe gibi ‘iklim değişikliği’ içine girdi. Sıfırdan gelip başarılı olan Fatih Terimler’in yerini Rijkaard’lar aldı. Emreler’in, Bülentler’in, Hakanlar’ın yerini Lincoln, Elano, Keita, Jo, Dos Santos gibi isimler aldı. Sözün özü Galatasaray da kendi doğasına aykırı işler yaptı.
Beşiktaş halkın takımı diye adlandırıldı her zaman. Fenerbahçe ve Galatasaray’a göre daha mütevazı bir kulüp oldu. Nerede bu sezon o mütevazılık? Quaresma, Guti, Simao, Almedia gibi büyük isimlerle yola devam ediyor o ‘mütevazı’ takım.
Geçiş süreçleri kolay olmaz, hatta bazen çok acılı olur. Büyük kulüplerimizin içinde bulunduğu durumda tamamen bundan ibarettir. Bu süreç ne kadar sürer bilinmez. Türk taraftarının ne kadar sabırsız bir taraftar profili çizdiğini göz önüne alırsak, şunu merak ediyorum: Milyonlara mal olan bu kulüpler, kimlik değişikliklerinde ısrar mı edecek? Yoksa ‘iklim değişikliklerini’ kaldıramayıp, kendi ‘yaşam alanlarına’ geri mi dönecek?