Bir görüşmeye, kararlaştırdığımız saatten önce gitmiştim. Bekleme odasında zaman geçirirken, gözüm yan sokağa bakan pencereden dışarıya takıldı. İki adam kapının girişine oturmuş, birinin önünde bir patates, diğerinde ise bir soğan çuvalı, ellerinde bıçak, sürekli onları soyuyorlardı. Sanırım bulundukları yer bir lokantanın arka kapısı olmalıydı. Bir süre bu adamları gözlemledim. Her ikisi de çuvaldan patates ve soğanları alıyorlar, neredeyse hiç bakmadan, mekanik bir şekilde, hızla bunları soyduktan sonra yanlarındaki temiz kaba koyuyorlardı. Hadi patates daha kolay diyelim, ama soğan gözlerini yakmıyor muydu, diye kendi kendime düşündüm. Kim bilir, bir alışkanlık belki de… Ayrıca bana tekdüze, hatta sıkıcı görünen böyle bir işi öyle keyifle yapıyorlardı ki, toplantıya çağrılıncaya kadar bir süre onları izledim.
Görüşmeye daha olumlu bir şekilde katıldığımı söylememe gerek yok sanırım. Öyle ki bu duygularımı, toplantıda bir araya geldiğim arkadaşlarla da paylaştığımda, bu sebze soyan insanları her gün gördüklerini, ancak beni etkileyenin ne olduğunu sordular. Onlara şunu söyledim:
-Beni ilgilendiren ne iş yaptıklarından çok, bunu nasıl yaptıkları! Herkes varlığını sürdürmek için kuşkusuz çalışmak zorunda, ama ne yazık ki bu günlerde işinden hoşnut olan, yaptığından keyif alan insan sayısı o kadar az ki… Kiminle konuşsam, söz onun çalışma alanına geldiğinde yalnızca yakınıyor, onları dinlerken beni de bulundukları olumsuz ortama istemeden çekiyorlar. O yüzden sebze soyan bu insanları görünce umutlandım, neşem yerine geldi doğrusu.
Arkadaşlarım sözlerime onay verirlerken, olay ve insanlara gösterdiğim yaklaşım ve olumlu bakış açım nedeniyle de beni kutladıklarını söylemeliyim.
Kuşku yok ki kısa süreli bir gözlemle bu insanlar hakkında bir yorumda bulunmanın bizi hatalı sonuçlara götürebileceğini biliyorum. Kim bilir onların iç dünyaları, aile yaşamları nasıldır? Biraz eşelediğimde öyle trajik öykülerle karşılaşabilirim ki kafamda kurduğum tüm olumlu düşlemler bir anda yıkılabilir. Belki de izlediğim dar zaman aralığı içinde onların mutlu anlarını yakalamış, bu görüntülerin esiniyle düşüncelerimi kurgulamışımdır…
Ne önemi var?
Varsın onları o bir süre gördüğüm gibi, işinden her zaman keyif alan insanlar olarak anımsayayım.
Aslında sözü şuraya getirmek istiyorum:
Konu, mesleğimiz ne olursa olsun, işimize gösterdiğimiz saygı ve sevgide odaklanıyor. Başkalarını örnekleyerek kendimi herkesten soyutlayıp bir izleyici konumuna sokmak istemiyorum. Mutlaka benim de işimden bıktığım, insanlarla olan ilişkilerden yıldığım, tekdüzelikten ya da olumsuzluklardan yakındığım zamanlar olmuştur. Oluyor da… Ancak bilinçli ya da bilinç dışı, her gün çevremden aldığım yaşam derslerinin bir uygulayıcısı olarak, kimi olaylara çok daha olumlu gözlerle bakmaya çalıştığımı söyleyebilirim.
Yaptığımız işin keyfini çıkarmak, ayrı bir eğitim sorunu belki de…