Prof. Dr. Agop Kotoğyan

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
9 Şubat 2011 Çarşamba

On gündür bitip tükenmeyen bir griple sürünüyorum. Elim devamlı ağzımda; ya hapşırıyorum, ya öksürüyorum. Oturduğum her yerde bir kağıt mendil stoku var. Annemin önerdiği ‘doğal C vitamini’ kürünü de yaptım. Bilmek isteyenler için, iki kivi ile bir portakal blender’da çırpılıp elde edilen püre yeniyor. Bu yetmedi, doktora bile gittim. Hala da ‘paçavra’ gibiyim. Evde kalıp dinlenemeyince, bu hikaye uzayacağa benzer… yine  de her kış yaptığım çağrıyı tekrarlayacağım. Rastgele  öpüşmeyin, biraz seçici olun.

***

Doktordan söz açılmışken,geçen gün çok sevdiğim bir dostumdan bir e-posta aldım. Konu başlığı Prof. Dr. Agop’tu. İlgimi çekti. Zira babamdan başlayarak ailenin tüm fertleri zaman zaman hastası olduk. Bekleme odasında geçirdiğimiz saatlerin yanı sıra randevu almak da oldukça zordu. Hep bir tanıdık aracılığı ile araya sokuşturulur, çok sevimli olmayan hemşireyi de ayrıca ‘görürdük’. Bütün bu ayrıntılara karşın, muayenehaneye girdiğimizde, bizi nükteli, hastasını rahatlatan, güvenilir bir Kotoğyan beklerdi. Aradan seneler geçti. Herkes daha da yoğunlaştı ve istemeden de olsa sevgili doktorla yollarımız bir türlü kesişemedi.

Böyle duygular içerisinde e-postayı okumaya koyuldum. “Irkla gurur duymak, ancak anne babanı seçerek dünyaya gelmişsen mümkündür, bu da mümkün olmadığına göre saçmalıktır. Mühim olan topluma sağladığın katkı olmalıdır. Gerisi hikaye… Tıpkı Agop Hoca’nın hikayesi gibi…

(…) Prof. Dr. Agop Kotoğyan, yani meşhur cildiyeci ‘Kolsuz Agop’ 41 yıl hizmet verdiği İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden geçtiğimiz 2004 Kasım ayında emekli oldu. Tesadüf, Agop Hoca, tam 66 yıl önce Cerrahpaşa’nın doğum kliniğinde dünyaya gelmişti. Hastane, evlerine 15 dakika mesafedeydi. Agop Hoca, yıllarca hasta baktığı, laboratuarında göz nuru döktüğü, kimileri şimdi ünlü birer profesör olan öğrencileri, vefalı hastaları ve mesai arkadaşlarının katıldığı törenle uğurlandı.”

‘Törenle uğurlandı’ sözcüklerini okuyunca, içim bir tuhaf oldu. Hemen eşime seslendim, ‘Kotoğyan ölmüş’, ‘Yapma ,yazık üzüldüm’ gibi ifadelerden sonra konu değişti; yazının devamını okudum. Orada da başarılı bir yaşam öyküsü anlatılıyordu. Konu aklımı kurcalamağa devam etti. Bu denli ünlü biri vefat etse gazeteler yazmaz mıydı? Atlamış olabilir miydim? Ertesi sabah ilk işim internete girmek oldu. Herhangi bir açıklama yoktu. Bunun üzerine muayenehanesini aramaya karar verdim. Telefona çıkan ses, ‘Alo Dr. Kotoğyan’ın muayenehanesi’ deyince derin bir nefes aldım. Gene de iyice emin olmak için, ‘Doktor bey muayeneye kaçta başlıyor?’ gibi bir soru da sordum. Rahatladım. Algılama hatası dedikleri bu olsa gerek. ‘Emekli olduğu hastaneden uğurlandı’ cümlesindeki son sözcüğü yanlış algılamışım. Bu vesile ile Prof. Dr. Agop Kotoğyan’a nice sağlıklı güzel yıllar diliyor ve hala hastalarını kabul ettiğini hatırlatıyorum.

***

Masamın üstünde ‘İzi Erbeş Kültür ve Sanat Etkinlikleri’ kapsamında kişiye özel hazırlanan bir takvim var. Bu sene ‘bereket ve sır’ temasıyla renklenen sayfaları Ulus Okulu’nun genç sanatçıları tasarlamış.

Her sayfa ,başında bir logo ile desteklenmiş. İpin üstünde ağzında zeytin dalı olan  güvercinin ayaklarından kırmızı bir kalp sarkıyor… Takvime her gün bakıyorum ama bu ayrıntıyı yeni fark ettim. Belki de son günlerde ‘Sevgililer Günü’ sıkça gündeme geldiği içindir. 12 Şubat mı 14 Şubat mı tartışmaları süredursun, yaşımız ne olursa olsun sevgiyle yoğunlaşmak güzel bir duygudur.