Türkiye son yıllarda sportif olarak önemli organizasyonlara aday oluyor, hatta aday olmakla da kalmayıp bunlara ev sahipliği de yapıyor. Geçmişte babalarımızın, dedelerimizin hayal bile edemediği organizasyonları Türkiye sınırları içerisinde görebiliyoruz artık.
Bir bakıyorsunuz, Atatürk Olimpiyat Stadı’nın çimlerinde dünya futbolunun en önemli iki takımı (Liverpool-Milan) bir topun peşinde koşuyor.
Bir bakıyorsunuz Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanlarından Şükrü Saraçoğlu’nun adını taşıyan bir statta UEFA Kupası’nın iki finalisti (Werder Bremen – Shaktar Donesk) maç yapıyor.
Yaz aylarında dünyanın en büyük organizasyonlarından Dünya Basketbol Şampiyonası Anadolu’yu şenlendiriyor.
Hayat yok denilen Erzurum’a dünyanın harcaması yapılarak kış sporları merkezi haline getiriliyor. ‘Universiade’ bu ilimize getiriliyor.
Futbol aşığı bir ülke olan Türkiye, 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nı organize edebilmek için finale kalıyor. Sonunda çok tartışılan bir kararla UEFA Başkanı’nın Fransız olmasının da etkisiyle 2016 Avrupa Şampiyonası Fransa’ya gidiyor.
Şimdilerde ise 20 yaş altı Dünya Futbol Şampiyonası için Özbekistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile yarışıyoruz. Turnuvayı almamız hiç de şaşırtıcı olmayacak.
2013 Akdeniz Oyunları’nın Mersin’de düzenlenme ihtimalini de sayarsak, önemli organizasyonlara bir yenisini daha eklemiş oluruz.
Yani ciddi bir başarımız var bu konuda son yıllarda. Bu konular iyi pazarlama ister, iyi halkla ilişkiler, iyi lobi, gece gündüz çalışma ister. Eskiden bu işler konusunda çok yetersiz bir ülkeydik. Şimdi ise takdir edilmesi gereken bir başarı var ortada. Bu konuda yetkilileri gerçekten tebrik etmek gerekiyor.
FİLM AYNI, OYUNCULAR AYNI
Bir filmi kaç kere izleyebilir bir insan? Daha doğrusu soru şu, bir filmi kaç kere izlerseniz artık o filmden zevk almamaya başlarsınız? Ben kendi adıma konuşmam gerekirse bir filmi en fazla iki kere izleyebiliyorum. Ancak bir film var ki sadece o filmi belki yüzlerce kez izledim. Ne film değişti ne de oyuncular. Filmin adı ‘Türk Futbolu’. Her sene aynı laflar, her sene aynı demeçler, aynı hatalar, aynı yöneticiler. Hatta sahneler bile belli ilk 10 hafta sessiz sinema izler gibi olursunuz, üst sıralar ve alt sıralar şekillenmeye başladıktan sonra ise efekt yoğunluğundan filmi izleyemez hale gelirsiniz adeta. Artık bu filmi daha çok izlemek daha çok izlettirmek için rollerin, oyuncuların, sahnelerin biraz olsun değişmesi gerekiyor. İzleyiciyi bağlı tutmak için bu şart...
BOĞTAN KIZILTAN
14 yaş altı Coca Cola Akademi Ligi’nde Fenerbahçe forması giyiyor Boğtan Kızıltan. 10 Eylül 1997 Ankara doğumlu. Fenerbahçe’ye bu sezon Ankaraspor’dan transfer oldu. Şenol Çorlu aracılığı ile Sarı -Lacivert renklere kazandırılmış bir yetenek. Yaşı çok genç olmasına rağmen güçlü fiziğiyle ön plana çıkıyor. Bu yaş gruplarında gelişim hala devam ettiği için aslında en önemli yıllarını geçiriyor Boğtan Kızıltan Sarı-Lacivertli formanın içerisinde. Eğer kendine iyi bakabilirse ileride Fenerbahçe’nin A takımında çok rahat görebiliriz onu. 13 gol atmış bu sezon. Böyle yetenekleri Fenerbahçe’ye kazandıran Şenol Çorlu’yu gerçekten takdir etmek gerekir...